Dünyanın en büyük otel temsil şirketlerinden biri olan Evolution-Distribution 2011 yılının otel gelir yönetimi trendlerini açıkladı. Yeni trendler arasında otel sosyal medya müdürleri ve son dakika teklifleri öne çıkıyor.TurizmGuncel2011 yılının otel gelir yönetimi trendleri:
SOSYAL MEDYA MÜDÜRLERİ GELİYOR!Sosyal medya nedir? Sosyal medyanın sadece Facebook ve Twitter’dan ibaret olduğu mitine inanmayın. Artık internetin tamamı bir sosyal medya ve onu yönetmek hiçbir zaman olmadığı kadar önemli. Facebook ve Twitter önemli ancak sayısız diğer kanalı değerlendirmeyi de sakın unutmayın. Gelir yönetimi müdürleri genellikle interneti ve sosyal medyayı izlemeye vakit bulamazlar ancak otelcilik sektöründe birkaç yıl içinde sosyal medya müdürleri çok daha önemli bir noktada olacaklar. Bu gerçeği göz ardı etmeyin ve bir sosyal medya stratejisi oluşturun.
WEB SAYFANIZI ÜÇ HAFTADA BİR YENİLEMİYORSANIZ TRENİ KAÇIRDINIZ DEMEKTİR
İyi bir gelir yönetimi stratejisi bir otelin internet sitesini en önemli gelir kaynaklarından biri haline getirmelidir. Şu anda en azından gelirlerin yüzde 10’u web sayfanızdan sağlanmalıdır ve iki yıl içerisinde bu oran en az yüzde 25’e çıkmalıdır. Bu alanda başarı için web sitesi optimizasyonu ve tıklama başına ödeme kampanyaları etkin çözümler sunar. Hedef pazarınızı seçin, insanların arama yaparken en çok yazdıkları kelimeleri tespit edin ve internet sayfanızı bu kelimelere göre optimize edin. Mevsimsel bazda veya yeni kampanyalar başladığında bu kelimelerin yerlerini hangi yeni kelimelere bıraktıklarını belirleyin. Web sitenizin yöneticisinin bunlarla ilgilendiğine emin olun. Eğer en az her üç haftada bir optimizasyon yapılmıyorsa treni kaçırıyorsunuz demektir.
DEĞER ARTIK HER ŞEY OLDU Otel sektörüne yönelik son dönemde yapılan tüm kapsamlı araştırmalar yeni açılan otellerin kriz nedeniyle yavaş geliştiğini gösteriyor.Ancak aynı araştırmalar otel odalarına olan talebin arttığını ancak ortalama günlük fiyatların (ADR) kırılganlığını devam ettirdiğini de gösteriyor. Tahminler bu sürecin birkaç ay daha süreceği ve sektörün 2011’e sağlam bir giriş yapacağı yönünde. Otel odası fiyatlarını yükseltebilmek için değer çok öneli bir kavram artık. Fiyat duyarlı bir pazarda değer en önemli faktördür. Ancak bu sizin fiyat indirerek tavizler vermenizi gerektirmiyor. Paketlere, bedava konaklamalı promosyonlara ve uzun konaklama indirimlerine göz atın. Ne zaman yeni bir fiyat stratejisi ortaya koyacak olsanız bunları dikkate alın. Fiyatlarınız cesur olsun ancak kalitenizi de yansıtsın.
İYİ İLİŞKİLER KURMAYAN KAR EDEMEZ! Günümüzün en önemli gelir yönetimi unsurlarından biri de ilişkiler. Tüm iş ortaklarınızla, tedarikçilerinizle, acentalarla güçlü ilişkiler kurun. Ek kanallarla ilişkileriniz arttıkça stratejik özgünlüğünüz, karmaşıklığınız gelişir ve başarılı olursunuz.
KRİZ SONRASI EKONOMİ KOŞULLARIEn sadık müşterileriniz de dahil olmak üzere pazarınızdaki rezervasyon alışkanlıklarını yeniden araştırın. Çünkü krizdeyken tüm alışkanlıklar değişti. Doğru kitleye mi yöneliyorsunuz? Daha fazla para harcayanları etkileyemez misiniz? Kitleniz erken mi geç mi rezervasyon yaptırıyor? Seyahat acentalarını mı iPhone’larını mı kullanıyorlar? Bu soruları sorun. Sakın müşterilerinizin iki yıl önceki alışkanlıklarını değiştirmediklerini düşünmeyin. Stratejilerinizi değişikliklere göre kurgulamaya başlamalısınız.
SON DAKİKADA VURUCU TEKLİF Rezervasyon yapısı artık dramatik şekilde değişebilme özelliğine sahip. Bunun mevsimsel veya ekonomik koşullardan kaynaklanıyor olması fark etmiyor. Genellikle gelir yönetimi büyük oranda geçmiş verilere dayalı olsa da bugünün vahşi ekonomisinde önemli olan geleceği görebilmek, hangi ekonomik ve sezonluk değişimlerin müşterileri etkileyeceğini önceden bilebilmek. İnternet artık insanlara en iyi teklif için son ana kadar araştırma yapma imkanı sunuyor. İnsanlar daha kısa tatiller yapıyorlar. Bu taleplere uygun etkin son dakika teklifleri sunabilmek gelir yönetiminin en zorlu görevi.
EVRİM GEÇİRİN Gelir yönetimi dünyası sürekli evrimleşiyor. Evrimleştikçe rekabet kızışıyor. Yarışta önde gitmek için konferansları, seminerleri, etkinlik ve eğitimleri mutlaka takip edin. Uzmanlardan hizmet almaya çalışın.
RİSK ALMADAN BAŞARILI OLUNMAZ Gelir yönetimi doğru odayı, doğru müşteriye, doğru zamanda, doğru fiyata, doğru konaklama süresiyle satmaktır. Bunu başarmak elbette kolay değil. Tüm faktörler düşünüldüğünde riskler kesinlikle oyunun içinde. Risk alın. Başarırsanız amacınıza ulaşmış olursanız. Başaramazsanız ders çıkarılacak hatalarınız olur. Bir stratejinin işe yarayıp yaramayacağını risk almadan nasıl bilebilirsiniz ki? Rakipleriniz hep aklınızda olsun. Ancak karar ve stratejilerinize hükmetmelerine izin vermeyin.
BÜTÇE VE HEDEFLER KONUSUNDA GEÇ KALMAYIN Şu sıralar 2011 için bütçe ve hedef belirleme zamanı. Bu konuda kendinize zaman tanıyın ve oluşabilecek tüm sorunları tahmin etmeye çalışın. Hedeflerinizi çalışma arkadaşlarınızla paylaşarak belirleyin. Böylece farklı açıları kaçırmamış olursunuz. Özellikle satış departmanıyla aynı hedeflere yürümeniz çok önemlidir.
Turizmci de ihracatçı oldu KDV iadesi alacak
Turizm işletmelerinin ihracatçı sayılmasına ilişkin karar tamam. Turizmci artık ihracatçı gibi KDV iadesi ve Eximbank kredisi alacak. Turizm işletmelerinin ihracatçı sayılmasına ilişkin karar tamam. Turizmci artık ihracatçı gibi KDV iadesi ve Eximbank kredisi alacak. Turizmciler de ihracatçı statüsüne giriyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 1 milyon doların üzerinde gelir getiren turizm işletmelerinin, ihracatçı sayılması ile ilgili Bakanlar Kurulu Kararı`nı imzalayarak, diğer bakanların imzasına gönderdiğini açıkladı. Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği`nin (TUROB) `Yaza Merhaba` yemeğine katılan Günay `Sanıyorum arkadaşlarımız da bu hafta içinde tamamlamış olacaklar`` dedi. KDV`nin yüzde 18`den yüzde 8`e indirilmesi uygulamasının kaldırıldığını hatırlatan Günay, bunun sektörde kırgınlığa yol açtığını, uygulamanın yanlış olduğunu dile getirerek, `Bu, bakanlık politikamız ile bağdaşmıyor` dedi.
DESTEĞİMİZ SÜRECEK
Günay, Ankara`da turizm sektörü bileşenleri ve ilgili bakanlıkların temsilcileri ile toplantı yaptıklarını ve turizm sektöründeki bütün konuları ele aldıklarını dile getirerek, toplantıda Türkiye`de abartılı bir biçimde özellikle ithal içkilerde uygulanan ÖTV sorununun, sektöre çeşitli yatırım kolaylıkları sağlanması taleplerinin ve belli vasıflardaki turizm işletmelerinin ihracatçı nitelemesine kavuşturulması konularının görüşüldüğünü söyledi. Günay, toplantıda ayrıca Türkiye`nin tanıtım bütçesine destek verilmesi ve Türkiye`ye başarılı şekilde turist getiren taşıma şirketlerinin de desteklenmesi konularının ele alındığını bildirdi.
Günay, Ankara`da turizm sektörü bileşenleri ve ilgili bakanlıkların temsilcileri ile toplantı yaptıklarını ve turizm sektöründeki bütün konuları ele aldıklarını dile getirerek, toplantıda Türkiye`de abartılı bir biçimde özellikle ithal içkilerde uygulanan ÖTV sorununun, sektöre çeşitli yatırım kolaylıkları sağlanması taleplerinin ve belli vasıflardaki turizm işletmelerinin ihracatçı nitelemesine kavuşturulması konularının görüşüldüğünü söyledi. Günay, toplantıda ayrıca Türkiye`nin tanıtım bütçesine destek verilmesi ve Türkiye`ye başarılı şekilde turist getiren taşıma şirketlerinin de desteklenmesi konularının ele alındığını bildirdi.
UYGULAMA NE GETİRECEK?
Turizmciler ihracatçı statüsü kazanmasıyla birlikte ihracata getirilen birçok teşvikten faydalanacak. Yurtdışından 1 milyon doların üzerinde döviz getiren turizm işletmeleri de, ihracatçıların yararlandıkları imkanlardan yararlanacak. Yani, KDV iadesi alacak, Eximbank kredilerinden ve yurtdışı fuarlarda ve yurtdışı ofislerin açılmasında belli oranda hibe desteğinin verilmesi gibi imkanlardan yararlanacak.
Turizmciler kararı olumlu karşıladı
TUROB Başkanı Timur Bayındır, kararı olumlu buldu. Bayındır, yurtdışından 1 milyon doların üzerinde döviz getiren yaklaşık 300 otelin bu imkanlardan yararlanabileceğini belirtti. Club İremtur Yönetim Kurulu Başkanı ve Sunrise Queen Hotel Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sadettin Ulubay da kararı büyük bir mennuniyet ile karşıladıklarını kaydetti. Point Hotel Genel Müdürü Nuri Kalyoncu`Sektörümüz tamamiyle ülkemizin ürünlerini kullanmakta ve aynı zamanda yerinde ihracat yapmaktadır` diye konuştu. Antik Hotel Genel Müdürü Sevda Yılgaz ise kararın güzel bir gelişme olduğunu ancak küçük işletmelerin gözardı edildiğini savundu.
POINT HOTEL BARBAROS
İSTANBUL MODERN VAR
Otel içinde İstanbul Modern'in de bir mağaza açacağını söyleyen Özbek, müşterilerin Türk çağdaş sanatı ile ilgili replikaları ve kitapları bu mağazada bulabileceğini kaydetti. Gökhan Özbek otelde kendisini de sahaflara giderek araştırmalar yaptığı Sahaf isimli özel bir kütüphanenin de yer alacağını belirtti. Kütüphanede İstanbul ile ilgili Türkçe ve yabancı dilde çok sayıda yayın bulunacak. Özbek, kütüphanede Kültür AŞ'nin İstanbul kitapçısı ile çalıştıklarını ve 800 kitap aldıklarını söyleyerek sahaflarda yaptıkları araştırmalarla birlikte şu anda 1200 kitabın bulunduğunu kaydetti. "Çırağan gibi proje için Anadolu'ya geçeriz"
TALİMHANE'DEKİ Nippon Otel ve Taksim'deki Point Otel'in ardından üçüncü otelini açan Özbek, havaalanı bölgesi, Maslak ve İkitelli'de otel projeleri ile ilgilendiklerini söyledi.
Özbek, "Anadolu yakasının Çırağan Sarayı olacak bir proje olacaksa diğer yakaya da geçebiliriz" dedi. Point işadamını ninni ve masajla uyutacak
Yatak ucunda ballı ılık süt ve masaj
BİR otelin sattığı en önemli şeyin kaliteli bir uyku olduğunu da söyleyen Özbek, Sweet Dreams isimli özel bir konsept yarattıklarını kaydetti. Yataş'la yapılan işbirliği ile otel için özel bir uyku serisi üretildi.
Bunun yanında odalarda yatakların başında bulunan CD'lere kolay uykuya dalmayı sağlayacak Sweet Dreams CD'leri yerleştirildi. Özbek, Lounge FM yaptıkları işbirliği ile 17 dilde ninniyi de derleyerek bir CD oluşturma aşamasında olduklarını, bu CD'leri de yatakların yanına koyacaklarını söyledi. Odalarda ayrıca Sweet Kokteyl isimli ballı ılık süt ve uyku öncesi sırt masajı imkanı da sağlanacak. Çocuk ruhlu büyüklere oyun odası
OTELİN teknoloji konseptinde ise 18 toplantı salonunun altyapısı Microsoft tarafından geliştirildi. Tüm odalarda otelin arşivinden film, belgesel izlemeye ve müzik dinlemeye ve internete irmeye olanak sağlayan Media Center yazılımı kullanıldı.
Resepsiyonda ise tüm dillerde tercüme yapabilen yazılım yer aldı. The Game isimli bir oyun odası ise Sony ve Nintendo işbirliği ile işadamlarına çalışmaktan arta kalan vakitlerine oyun oynama imkânı sağlayacak
Özbek, 210 odalı otelde oda fiyatlarının 160 eurodan başladığını ve kral dairesinin ise 2 bin 500 euro olduğunu aktardı.
Özbek Turizm, sanat ve teknoloji konseptindeki Point Otel Barbaros'u 60 milyon euro yatırımla açtı. Otel, odalardaki 17 dilde ninni ile işadamlarının uyku kalitesini artıracak
21 katta 210 odadan oluşan otel 60 milyon euro yatırımla yapıldı.
Otel içinde İstanbul Modern'in de bir mağaza açacağını söyleyen Özbek, müşterilerin Türk çağdaş sanatı ile ilgili replikaları ve kitapları bu mağazada bulabileceğini kaydetti. Gökhan Özbek otelde kendisini de sahaflara giderek araştırmalar yaptığı Sahaf isimli özel bir kütüphanenin de yer alacağını belirtti. Kütüphanede İstanbul ile ilgili Türkçe ve yabancı dilde çok sayıda yayın bulunacak. Özbek, kütüphanede Kültür AŞ'nin İstanbul kitapçısı ile çalıştıklarını ve 800 kitap aldıklarını söyleyerek sahaflarda yaptıkları araştırmalarla birlikte şu anda 1200 kitabın bulunduğunu kaydetti. "Çırağan gibi proje için Anadolu'ya geçeriz"
TALİMHANE'DEKİ Nippon Otel ve Taksim'deki Point Otel'in ardından üçüncü otelini açan Özbek, havaalanı bölgesi, Maslak ve İkitelli'de otel projeleri ile ilgilendiklerini söyledi.
Özbek, "Anadolu yakasının Çırağan Sarayı olacak bir proje olacaksa diğer yakaya da geçebiliriz" dedi. Point işadamını ninni ve masajla uyutacak
Yatak ucunda ballı ılık süt ve masaj
BİR otelin sattığı en önemli şeyin kaliteli bir uyku olduğunu da söyleyen Özbek, Sweet Dreams isimli özel bir konsept yarattıklarını kaydetti. Yataş'la yapılan işbirliği ile otel için özel bir uyku serisi üretildi.
Bunun yanında odalarda yatakların başında bulunan CD'lere kolay uykuya dalmayı sağlayacak Sweet Dreams CD'leri yerleştirildi. Özbek, Lounge FM yaptıkları işbirliği ile 17 dilde ninniyi de derleyerek bir CD oluşturma aşamasında olduklarını, bu CD'leri de yatakların yanına koyacaklarını söyledi. Odalarda ayrıca Sweet Kokteyl isimli ballı ılık süt ve uyku öncesi sırt masajı imkanı da sağlanacak. Çocuk ruhlu büyüklere oyun odası
OTELİN teknoloji konseptinde ise 18 toplantı salonunun altyapısı Microsoft tarafından geliştirildi. Tüm odalarda otelin arşivinden film, belgesel izlemeye ve müzik dinlemeye ve internete irmeye olanak sağlayan Media Center yazılımı kullanıldı.
Resepsiyonda ise tüm dillerde tercüme yapabilen yazılım yer aldı. The Game isimli bir oyun odası ise Sony ve Nintendo işbirliği ile işadamlarına çalışmaktan arta kalan vakitlerine oyun oynama imkânı sağlayacak
Özbek, 210 odalı otelde oda fiyatlarının 160 eurodan başladığını ve kral dairesinin ise 2 bin 500 euro olduğunu aktardı.
Özbek Turizm, sanat ve teknoloji konseptindeki Point Otel Barbaros'u 60 milyon euro yatırımla açtı. Otel, odalardaki 17 dilde ninni ile işadamlarının uyku kalitesini artıracak
21 katta 210 odadan oluşan otel 60 milyon euro yatırımla yapıldı.
Hiç bitmeyen sergi Point Hotel Barbaros`ta
Geçtiğimiz yıl hizmete giren Point Hotel Barbaros, 26 sanatçının 265 eserinden oluşan sürekli sergisi `Şifre/Password: İstanbul` yoğun ilgi görmeye devam ediyor. Otelde sergilenen eserler sergiyle aynı. 2009 yılında kapılarını açan Türkiye`nin ilk Art-Tech oteli Point Hotel Barbaros, çağdaş sanat ve iç mimari ile en son teknolojik yenilikleri biraraya getiriyor. Küratörlüğünü bugüne kadar tüm dünyanın ilgiyle izlediği İstanbul ve Venedik Bienalleri başta olmak üzere pek çok uluslararası bienalde görev yapan Beral Madra`nın gerçekleştirdiği Point Hotel Barbaros`ta, 26 sanatçının 265 eserinden oluşan `Şifre: İstanbul` isimli sürekli açık olan sergi dikkat çekiyor.
LOBİ DEĞİL GALERİ
Otel henüz inşaat halindeyken sanatçıların Beral Madra ile birlikte mekanları yorumlayarak eserlerini mekanlara göre üretmeleri ve yerleştirmeleri bu serginin en önemli özellikleri arasında başı çekiyor. Otel binasının parçası gibi yerleştirilen sanat eserlerine lobide, odalarda, yemek salonunda hatta asansörde bile rastlanabiliyor. Otele gelenler ve otelde kalanlar, bütün odalar, ortak kullanım alanlarına yerleştirilmiş fotoğraflar, videolar, heykeller, üç boyutlu yerleştirmeler dolayısıyla, İstanbul odaklı sanat ortamını yakından izleme ve tanıma olanağı bulacak; bir çağdaş sanat müzesine gitmiş gibi, bu üretim konusunda ayrıntılı olarak bilgi sahibi olabilecek. İstanbul`u otelin iç mekanlarında videoart, heykel, resim, fotoğraf, enstalasyon gibi çağdaş sanat yapıtları ile ünlü sanatçıların tüm yapıtları `Şifre/Password: İstanbul` isimli aynı adlı bir kitapta da toplandı.
SAHAF OTELE TAŞINDI
Aralarında Yeşim Ağaoğlu, Okan Bayülgen, Nuri Bilge Ceylan, Sıtkı Kösemen, Murat Morova, Kemal Tufan, Serhat Kiraz, Pablo Martinez Muniz gibi sanatçıların eserlerinden oluşan kitap, çağdaş sanattan zengin kesitler sunuyor. Kitapta otelde eseri bulunan her sanatçının detaylı bir portresi de yer alıyor. Projenin fikir babası Point Otel Genel Koordinatörü Gökhan Özbek. Genç yönetici, daha önce de Taksim`deki otellerinde Ara Güler`in 1950`lere ait İstanbul fotoğraflarını sergilemişti. Serginin yanı sıra; Türkiye`de ilk kez bir otelde `Sahaf` isimli kütüphanede İstanbul hakkında yazılan, birbirinden değerli bin 500`e yakın kitap bulunuyor. İstanbul Modern`in otelde bulunan mağazasında ise, müze koleksiyonundan ve sergilerinden esinlenilerek üretilen çok çeşitli hediye seçenekleri, yerli ve yabancı misafirler tarafından büyük ilgi görüyor.
OTEL MÜZE GİBİ!
Otelin restoranlarının duvarlarını sanatçı Kemal Tufan`ın eserleri süslüyor. Tufan`ın `Vatoslar` adını verdiği eserleri metalden üretilmiş. Ayrıca otelin odaları da bu sürekli açık serginin birer parçası. Otelin odalarını İstanbul`u anlatan tablolar süslüyor. Ünlü İspanyol sanatçı Pablo Martinez Muniz`in birbirinden değerli İstanbul tabloları, Point Hotel Barbaros`un odalarının duvarlarında yer alıyor.
LOBİ DEĞİL GALERİ
Otel henüz inşaat halindeyken sanatçıların Beral Madra ile birlikte mekanları yorumlayarak eserlerini mekanlara göre üretmeleri ve yerleştirmeleri bu serginin en önemli özellikleri arasında başı çekiyor. Otel binasının parçası gibi yerleştirilen sanat eserlerine lobide, odalarda, yemek salonunda hatta asansörde bile rastlanabiliyor. Otele gelenler ve otelde kalanlar, bütün odalar, ortak kullanım alanlarına yerleştirilmiş fotoğraflar, videolar, heykeller, üç boyutlu yerleştirmeler dolayısıyla, İstanbul odaklı sanat ortamını yakından izleme ve tanıma olanağı bulacak; bir çağdaş sanat müzesine gitmiş gibi, bu üretim konusunda ayrıntılı olarak bilgi sahibi olabilecek. İstanbul`u otelin iç mekanlarında videoart, heykel, resim, fotoğraf, enstalasyon gibi çağdaş sanat yapıtları ile ünlü sanatçıların tüm yapıtları `Şifre/Password: İstanbul` isimli aynı adlı bir kitapta da toplandı.
SAHAF OTELE TAŞINDI
Aralarında Yeşim Ağaoğlu, Okan Bayülgen, Nuri Bilge Ceylan, Sıtkı Kösemen, Murat Morova, Kemal Tufan, Serhat Kiraz, Pablo Martinez Muniz gibi sanatçıların eserlerinden oluşan kitap, çağdaş sanattan zengin kesitler sunuyor. Kitapta otelde eseri bulunan her sanatçının detaylı bir portresi de yer alıyor. Projenin fikir babası Point Otel Genel Koordinatörü Gökhan Özbek. Genç yönetici, daha önce de Taksim`deki otellerinde Ara Güler`in 1950`lere ait İstanbul fotoğraflarını sergilemişti. Serginin yanı sıra; Türkiye`de ilk kez bir otelde `Sahaf` isimli kütüphanede İstanbul hakkında yazılan, birbirinden değerli bin 500`e yakın kitap bulunuyor. İstanbul Modern`in otelde bulunan mağazasında ise, müze koleksiyonundan ve sergilerinden esinlenilerek üretilen çok çeşitli hediye seçenekleri, yerli ve yabancı misafirler tarafından büyük ilgi görüyor.
OTEL MÜZE GİBİ!
Otelin restoranlarının duvarlarını sanatçı Kemal Tufan`ın eserleri süslüyor. Tufan`ın `Vatoslar` adını verdiği eserleri metalden üretilmiş. Ayrıca otelin odaları da bu sürekli açık serginin birer parçası. Otelin odalarını İstanbul`u anlatan tablolar süslüyor. Ünlü İspanyol sanatçı Pablo Martinez Muniz`in birbirinden değerli İstanbul tabloları, Point Hotel Barbaros`un odalarının duvarlarında yer alıyor.
İkna tekniklerinden korunma yöntemleri
Politikacıların, satış ekiplerinin ve pazarlama dünyasının pek sevdiği 'ikna' sözcüğü, aslında üzerinde önemle durulması ve incelenmesi gereken bir kavram. Geçtiğimiz günlerde New Scientist Dergisi'nde yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarına bakılacak olursa, insanları belli bir düşünceye yönlendirmek ve tercihlerini belirlemek için bazı teknikleri kullanmak yeterli olabiliyor.
Çalışmanın ortaya koyduğu formüle göre ikna etmenin yolu, karşı tarafı öfkelendirmek ve üstünde belirli bir baskı kurmaktan geçiyor. Sinirlenen, şaşıran, dolayısıyla kafası ve algısı karışan kişinin görüşünü değiştirmesi kolaylaşıyor. İkna etmek, başarı için çok önemli bir araç tabii ki. Ancak, artık günümüzde 'kazan-kazan' düşüncesini içselleştirmek gerekiyor. Mutlu markaların, efsanevi yöneticilerin sırrı, cesur olmaları ve manipülatif teknikler yerine diyalog kurmayı ve dinlemeyi tercih etmelerinde yatıyor. Bu bağlamda, New Scientist'in araştırmasına aslında ikna edilmemek isteyenlerin ihtiyacı var. Böylece ataklardan korunmayı başarabilirler. İtalya'nın en önemli gazetelerinden La Repubblica, New Scientist'in makalesini inceleyen bir yazı yayınlayarak ünlü İtalyan psikiyatrist Raffaele Morelli'nin görüşlerine yer verdi. Risa Psicosomatica isimli derginin yayın direktörü olan Morelli'ye göre ikna etmek aslında bir güç gösterisi. Morelli bu tekniklerin bir süre işe yaradığını ancak daha sonra insanların kullanıldıklarını hissederek tepki verdiklerini vurguluyor ve pazarlamanın temelini şu bakış açısıyla tanımlıyor: KURBAN OLMAMAYI SEÇMEK "İknada esas amaç, karşı tarafı yönlendirerek doğru ve doğal düşünmesini engellemek.. Bir insanda karşı tarafın düşüncelerini kontrol etmeye yönelik bir istek olması aslında sağlıklı bir tavır değil. Siyasi pazarlama da dahil, pazarlamanın tüm alanları insanları bir ürün veya hizmeti almaya ikna etmek üzerine yoğunlaşır. İzleyicileri şaşırtan efektler kullanarak, az ve öz temaları sıklıkla tekrar ederek onları harekete yönlendirir." Morelli bu tekniklerle ikna edilen kişilerin daha sonra tepki duymaya başladıklarına, kendilerini yönlendirmeye çalışan kişi ve kuruluşlardan uzaklaştıklarına dikkat çekiyor. İknacılardan korunmak isteyenlere de tavsiyeler sunuyor. Morelli ikna edildikten sonra içinde bir boşluk duygusu hisseden kişinin, bu duyguyu bir sinyal olarak görmesini öneriyor. Morelli'ye göre bir konuşmadan sonra kişinin kendini tatmin olmamış hissetmesini, aslında 'işler yolunda gitmiyor' olarak algılaması gerekiyor. Manipüle eden bir kişiyi tanıyabilmek için yüzündeki ifadelere ve ses tonuna dikkat etmek yeterli olabiliyor. Yüzde bir tik olması önemli bir işaret. Sakin ve serinkanlı tavır, sabit bir tonda konuşma ikna etmek için kullanılan güçlü silahlar. Kendini korumak isteyenlerin, kelimelerden çok, ses tonuna ve beden diline dikkat etmesi gerekiyor. Kurban olmamayı seçmek hiç de zor değil. Önemli olan, içten gelen sese kulak vermek ve her şeyi bildiğini düşünenlere karşı kendini savunmayı istemek. İKNA SANATI 8 KURAL ÜZERİNDE YÜKSELİYOR New Scientist'in araştırmasına göre ikna sanatı 8 kural üzerinde yükseliyor. Başarılı bir iletişim kurmanın ilk kuralı olan karşı tarafın beden dilini taklit etmek, böylece bilinçaltında algının açılmasını sağlamak. Sonra, kişinin fikirlerini yavaş yavaş istenilen yöne doğru yönlendirmek... Bu noktada, en önemli olan sunulan fikirlerin az sayıda olması. Çok konu olduğunda kontrol kayboluyor. Dördüncü önemli kural, sürpriz efekti yaratmak ve karşı tarafı şaşırtacak bir şey yapmak. Beşinci adım, hedef doğrultusunda kullanılacak aracı seçmek. 'İkna sanatının' altıncı kuralı, ne söylendiğinden çok nasıl söylendiğine, stile önem vermek... Yedinci kural, ikna edilecek kişiyi sinirlendirerek, direncini kırmak. Sekizinci ve sonuncu hareket, direnci kırarak, arzulanan hedefe ulaşmak... Ohio State Üniversitesi profesörlerinden Zakary Tormala, ikna etmek isteyenlere şu tavsiyede bulunuyor: "Kendi fikri konusunda kararlı olmasını sağlayın, sonra fikirlerinizi onunkilere benzeterek ortaya koyun, her basamakta yavaş yavaş ilerleyin. Asla karşınızdakinden görüşünü ispatlayacak bir kanıt sunmasını istemeyin. Bu sizin kontrolü kaybetmenize neden olur. Karşınızdaki şaşırtacak bir şey yaparak, onun dikkatini dağıtın." PAZARLAMA, İKNA KAVRAMINI MODERNLEŞTİRMELİ Günümüzde reklam dünyasının en önemli sorunu tüketicilerin ikna olmak istememesi. Reklam yatırımlarının geri dönüşünün ve reklamların etkisinin giderek azalmasının nedeni, temelde insanların reklam tekniklerine karşı dayanıklılık geliştirmiş olması. Bu yüzden, başarılı şirketler ikna sözcüğünün yerine diyalog sözcüğünü tercih ediyor. Konuşmaktan çok tüketiciyi anlamaya vakit harcıyor. Araştırmalarla onların duygularının temelindeki unsurları bulmaya çalışıyor. Müşteri sadakati yaratmak için 'kazan-kazan' felsefiyle hizmet ediyor. Yeni dünyada ürün bol, hizmet bol, ilgi az, beklenti yüksek. Pazarlama dünyası ikna sözcüğünü unutmak ve yeni bakış açıları bulmak zorunda.
Fatoş Karahasan / Yrd. Doç. Dr. - TASAM
Kuponun yerini SMS aldı pazar krizde bile büyüdü
Krizde reklam harcamalarını kısan şirketler mobil pazarlamaya yöneldi. Geçen yıla oranla yüzde 50 büyüyen sektörde gözler 2010’a çevrildi.
Gazetelerin dağıttığı cilt cilt ansiklopedi için haftalarca kesilen kuponlar, bir çift cam bardak almak için biriktirilen kapaklar ve tabii margarin paketlerindeki kulakçığı “atmayıp saklayan” anneler... Çok değil bundan 10 yıl öncesinin en gözde promosyon fikirleri olan bu kampanyalara şimdilerde de rastlamak mümkün, tabii tek bir farkla. Makas tutan ellerin yerini artık cep telefonları alıyor. Hızlı parmaklar şimdilerde geleneksel promosyon kampanyalarının tahtına göz dikmiş durumda. Büyüklüğü Türkiye’de 120 milyon dolara ulaşan mobil pazarlama, alışılmış promosyon kalıplarını da yıkacak gibi. Üstelik mesaj da oldukça net: Kapaktaki şifreyi yolla kazan!
Başta cep telefonu olmak üzere tüm mobil cihazlar aracılığıyla tüketiciyi kışkırtarak bazen bir çekilişe ya da hediyeye, bazen de satışa ‘iten’ ya da ‘çeken’ kısa mesajların yarattığı etkiye kayıtsız kalamayan 550 şirket yalnızca son bir yılda 20 milyonun üzerinde tüketiciye ulaşmayı başardı. Beklentiler ise oldukça yüksek. Önümüzdeki beş yıl içinde pazarın 10 kat büyümesi ilk büyük hedef. Doritos için yarattıkları “Aşk mı Para mı?” kampanyasıyla Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'nın “En İyi Mobil Pazarlama Uygulaması” ödülünü kazanan mobil pazarlama ajansı Aerodeon Türkiye’nin Genel Müdür Yardımcısı İsmail Özdemir, Türkiye’deki büyümeyi genç nüfusun mobil uygulamalara kolay adapte olmasına bağlıyor. “Türk tüketicisi olarak promosyona duyarlı bir yapımız var. Şimdilerde markalar yalnızca bir şey pazarlamak için değil imaj için de mobil pazarlama kanallarını kullanıyor” diyen Özdemir, geri dönüşlerin net olarak ölçülebilmesinin de bu alana olan ilgiyi artırdığı görüşünde. Tabii ilginin pazarın büyüklüğünü olumlu yönde etkilemesi de beklenen bir sonuç. Dünyada mobil pazarlama faaliyetlerinin yarattığı pazar yaklaşık bir milyar dolara ulaşırken Türkiye, bu cironun yüzde 10’unu tek başına yükleniyor. Özdemir krize rağmen 2009’da yüzde 50 büyüme yakalayan sektörün gelecek yıl artan 3G uygulamalarıyla birlikte çok daha yüksek rakamları hedeflediğini belirtiyor.
Gazetelerin dağıttığı cilt cilt ansiklopedi için haftalarca kesilen kuponlar, bir çift cam bardak almak için biriktirilen kapaklar ve tabii margarin paketlerindeki kulakçığı “atmayıp saklayan” anneler... Çok değil bundan 10 yıl öncesinin en gözde promosyon fikirleri olan bu kampanyalara şimdilerde de rastlamak mümkün, tabii tek bir farkla. Makas tutan ellerin yerini artık cep telefonları alıyor. Hızlı parmaklar şimdilerde geleneksel promosyon kampanyalarının tahtına göz dikmiş durumda. Büyüklüğü Türkiye’de 120 milyon dolara ulaşan mobil pazarlama, alışılmış promosyon kalıplarını da yıkacak gibi. Üstelik mesaj da oldukça net: Kapaktaki şifreyi yolla kazan!
Başta cep telefonu olmak üzere tüm mobil cihazlar aracılığıyla tüketiciyi kışkırtarak bazen bir çekilişe ya da hediyeye, bazen de satışa ‘iten’ ya da ‘çeken’ kısa mesajların yarattığı etkiye kayıtsız kalamayan 550 şirket yalnızca son bir yılda 20 milyonun üzerinde tüketiciye ulaşmayı başardı. Beklentiler ise oldukça yüksek. Önümüzdeki beş yıl içinde pazarın 10 kat büyümesi ilk büyük hedef. Doritos için yarattıkları “Aşk mı Para mı?” kampanyasıyla Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'nın “En İyi Mobil Pazarlama Uygulaması” ödülünü kazanan mobil pazarlama ajansı Aerodeon Türkiye’nin Genel Müdür Yardımcısı İsmail Özdemir, Türkiye’deki büyümeyi genç nüfusun mobil uygulamalara kolay adapte olmasına bağlıyor. “Türk tüketicisi olarak promosyona duyarlı bir yapımız var. Şimdilerde markalar yalnızca bir şey pazarlamak için değil imaj için de mobil pazarlama kanallarını kullanıyor” diyen Özdemir, geri dönüşlerin net olarak ölçülebilmesinin de bu alana olan ilgiyi artırdığı görüşünde. Tabii ilginin pazarın büyüklüğünü olumlu yönde etkilemesi de beklenen bir sonuç. Dünyada mobil pazarlama faaliyetlerinin yarattığı pazar yaklaşık bir milyar dolara ulaşırken Türkiye, bu cironun yüzde 10’unu tek başına yükleniyor. Özdemir krize rağmen 2009’da yüzde 50 büyüme yakalayan sektörün gelecek yıl artan 3G uygulamalarıyla birlikte çok daha yüksek rakamları hedeflediğini belirtiyor.
“Cin fikirlere açığız”
Perakende başta olmak üzere, tekstil, alışveriş merkezleri, hızlı tüketim ve bankacılık sektörlerinin yeni gözdesi mobil teknolojilerde kısa mesajlar en fazla tercih edilen uygulamalarda ilk sırada yer alıyor. Cep telefonlarının neredeyse tamamının kısa mesajlara açık olması, hedeflenen en yüksek sayıda kişiye ulaşmaya da imkan tanıyor. Bu nedenle kısa mesajın mobil web, download ya da video uygulamalara göre çok daha güçlü olduğunu söylüyor İsmail Özdemir. Bu gücü görmezden gelemeyen şirketlerin de artık mobil pazarlama bütçelerini ayrı hesapladıklarını ifade ediyor. Tabii bu durum reklam ajanslarının çalışma biçimlerini de doğrudan etkiliyor. Örneğin uluslararası mobil pazarlama şirketi Aerodeon’un Türkiye ofisinde de ayrı bir mobil medya planlamacısı bulunuyor. Rekabetin yoğun olduğu sektörde yaklaşık yüzde 25’lik büyüme beklenen 2010 için bir diğer öngörü de bu yıl yeni şirketlerin pazara girebileceği yönünde. Büyüyen bir pazar olması nedeniyle mevcut oyuncuların yanı sıra pazara yeni katılacak şirketlerin pastayı büyütmesi olası. Tabii bu da reklam verenleri bütçelerini en verimli şekilde kullanabilmek için yaratıcı işlere yönlendireceği anlamına geliyor. Özdemir ise sektörün ihtiyacı olan yaratıcılığın “ne zaman nereden geleceğinin” belli olmadığı düşüncesinde. Bu nedenle de şirketleri Aerodeon’un kapıları bu işe duyan herkese açık. İsmail Özdemir çok farklı alan ve deneyimlerden çalışanların da aralarında bulunduğu ekibi büyütecekleri müjdesini veriyor.
İŞ'TE İNSAN - 07.02.10Onur UYSAL
İŞ'TE İNSAN - 07.02.10Onur UYSAL
DEVLERİN YENİ CEO OKULU
Türkiye, son yıllarda bir tür “CEO yetiştirme okulu” olarak öne çıkıyor. Pirelli, Coca – Cola, Ariston gibi pek çok uluslararası şirket, üst düzey yönetime aday gördüğü kişileri önce Türkiye’ye yolluyor. Dinamik, karmaşık ve kaotik olarak tanımlanan Türkiye pazarı kimini yukarı taşırken kimini de yarıştan siliyor.
Geçtiğimiz günlerde dünyaca ünlü Pirelli’nin dördüncü kuşak temsilcilerinden Nicolo Pirelli, Türkiye’ye gelerek şirketin buradaki fabrikasında çalışmaya başladı. Nicolo Pirelli’nin gelecekte şirketin başına geçmesi bekleniyor. Zira dev Pirelli’nin şu anki CEO’su olan babası (Alberto Pirelli) da benzer bir süreçten yani Türkiye’de yöneticilik yapma deneyiminden geçtikten sonra bu koltuğa oturmuştu. Türkiye gibi farklı medeniyetlerin tek bir potada eridiği, nispeten kaotik ve dinamik bir pazarda edinilen tecrübe sonrası şirketin başına getirilen yöneticilerin sayısı hiç de az değil. İzmirli çimento şirketi Bastaş’ı satın alan Fransız Vicat ailesi de benzer bir yol izlemiş, oğullarını bir süre İzmir’de çalıştırmıştı. Belçika’nın ünlü kireç şirketlerinden Carmeuse’ün sahibi Collinet ailesi de, ikinci jenerasyonunun Türkiye deneyiminden geçtikten sonra yönetime gelmesine izin vermişti. Üstelik bu, yalnızca aile şirketlerinde rastladığımız türde bir alışkanlık ya da yönetici yetiştirme strateji de değil. Global şirketlerin birçoğu, yakın gelecekte önemli görevler vermeyi planladığı yöneticilerini ya da potansiyel CEO’larını Türkiye’ye göndermeyi ‘bir yetenek yönetim stratejisi’ olarak benimsiyor.
Burada beceren her yerde başarır.
Benzer bir örnek, İtalyan beyaz eşya şirketi Ariston’da yaşandı. Şirkette görev yapmış iki CEO, ikişer yıl Türkiye’de genel müdür olarak çalıştı. Şirketin tepe yönetimi, bu durumun ‘tesadüf olup olmadığı’ yönündeki soruya şu yanıtı vermişti: “Bu, bilinçli tasarlanmış bir yönetici eğitim sürecidir. Pazarın dinamik yapısından dolayı böyle bir yol izliyoruz!”Ariston yönetiminin yaptığı bu açıklama, Türkiye’de çalışan yabancı yöneticilerin bir kısmının geleceğine de ışık tutar nitelikte. Zira üst düzey yönetim kademelerine çalışan beyin avcıları, Türkiye’de görev yapan hemen hemen tüm yabancı yöneticilerin buradan “terfi alarak ayrıldığını” doğruluyor. Örneğin insan kaynakları danışmanlık şirketi Korn Ferry International’ın Türkiye Yönetici Ortağı Şerif Kaynar’a göre “gelişen pazarlarda görev yapan yabancı yöneticiler hem kriz yönetimini yaşayarak öğreniyorlar hem de değişken piyasa şartlarına karşı kabuk bağlamış” oluyorlar. Şu an Fiat Türkiye Başkanı Ali Pandır’dan önce bu koltukta oturan Alfredo Altavilla’yı örnek gösteriyor Kaynar. Altavilla’nın şu anda tüm şirketin ikinci adamı olarak görüldüğünü belirten Kaynar, yakın zamanda Chrysler’in başkanlığına getirileceğinin de konuşulduğunu aktarıyor. Türkiye’de şu an görev yapan 97 yabancı genel müdür var. Uzmanlara göre bu genel müdürlerin Türkiye’deki başarısı, bulundukları sektörün olgunlaşmasıyla da yakından ilgili. Başarılı yabancı yöneticiler genelde otomotiv, hızlı tüketim ürünleri, teknoloji ve turizm sektörlerinde bulunuyor. Son yıllarda şirketler Türkiye’deki mevzuatı anlayabilmek için yabancı avukatlar da göndermeye başladı. Büyüklük önemli!Elbette Türkiye’ye gelen her yabancı, dönüşte şirketine başkan, ikinci adam ya da CEO olamıyor. Kaynar’a göre yöneticinin gücü, bu deneyimin kariyerini nasıl etkileyeceği, Türkiye’de yönettiği cironun büyüklüğü ve çalışan sayısıyla da doğrudan ilişkili: “Yıllık 200 milyon doların altında ciroya hükmeden birinin Türkiye’deki başarısı, kendi kariyeri açısından önem arz etse de şirketin merkezine döndüğünde CEO koltuğunun onu bekliyor olacağı anlamına gelmez elbette. Örneğin Coca Cola, Türkiye’den 2.5 milyar dolara yakın bir ciro yönetiyor. Elbette bu rakam, organizasyonun başındaki kişinin performansını çok önemli hale getiriyor.”
BRIC + Türkiye!
Uzun yıllardır Türkiye’de üst düzey yönetici yerleştirmek konusunda danışmanlık yapan One World Consulting Genel Müdürü Tim Bright da, Türkiye’de yöneticilik yapmanın “terfi gerektiren bir deneyim” olduğu görüşünde. Dünyanın en büyük 100 şirketine bakıldığında, buralarda yükselebilmek için farklı ülkelerde deneyim kazanmanın şart olduğunu belirtiyor Bright: “İşte tam bu noktada hangi ülkelerde yöneticilik yaptığınız kriter olarak karşınıza çıkıyor. Belli ülkelerde deneyim dikkat çekici oluyor: (BRIC) ülkeleri olarak adlandırılan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin çok önemli örneğin. Son zamanlarda Türkiye de buna eklendi!” 2002’den sonra global şirketlerin Türkiye’ye gönderdikleri yönetici kalitesini artırdıklarına dikkat çeken Bright ayrıca sadece üst düzey yönetici olarak değil, orta düzey hatta uzman seviyesinde bile yabancı çalışanların Türkiye’de görevlendirilmeye başlandığını vurguluyor. Bright’a göre Türkiye’ye yönetici göndermek “en ucuz eğitim” yollarından biri: “Şu anda Türkiye’de 30 - 35 yaşları arasında, çok kaliteli, binlerce yabancı yönetici var. Üstelik bunlar sadece İstanbul’da da değil. Mühendis, pazarlama uzmanı olarak gelebiliyorlar. Örneğin bir müşterimiz, üst düzey yöneticiler için bir - iki yıllık programlar hazırlıyor. CEO türü üst düzey pozisyonlara gelebilmeleri için önce bunlardan geçmeleri gerekecek. Ve bir adayın bu programa girebilmesi için ilk şart, farklı ülkelerde çalışabileceğini bildirmesi.”
11 Eylül’ün olumsuz etkisi
Global şirketlerin stratejileri böyle... Peki yöneticiler, Türkiye’de görev yapmak istiyorlar mı? Tim Bright özellikle 11 Eylül’den sonra Batı Avrupalı ve Amerikalı yöneticilerin, bu bölgeye pek de sıcak bakmadığını belirtiyor. Ancak küresel ölçekte faaliyet gösteren şirketlerin bu konuda şakası yok. “Bu tür çekinceniz varsa CEO’luk şansından da vazgeçmiş oluyorsunuz” diyen Bright’a göre Türkiye’nin en büyük avantajı, bölgedeki rolü: “Şirketler buraya gelecek yöneticilerine çok yardımcı oluyor. Bazen merkezden uzaklaşmak unutulma ya da göz ardı edilme riski taşısa da, bu durumun çeşitli avantajları var. Örneğin yöneticiler burada, merkezdekine göre çok daha özgür ve yüksek yetki sahibi kılınıyor. Sırf bu özgürlük bile başarılı olmanın formülü gibi. Hatta bazen buradaki yetki ve etki alanını döndükten sonra bulamayan bazı yöneticiler aynı başarıyı sürdürmekte zorlanabiliyor.”
Güçlü bir çalışma ağı
Yabancı yöneticiler için belirsizliklerin olduğu Türkiye pazarı çok iyi bir eğitim yeri. E&E Danışmanlık Yönetici Ortağı Kıvanç Ersöz, Türkiye’nin piyasa şartlarını öğrenmek için iyi bir eğitim yeri olduğuna dikkat çekerek buraya gelenlerin mutlaka terfi ederek ayrıldıklarını vurguluyor: “Yabancı ülkede yalnız kalmış bir yönetici gibi görünmelerine rağmen, uluslararası şirketlerde çalışıyor olmanın nimetlerinden yararlanıyorlar. Bir kere çok büyük bir destek mekanizmasının içinde yer alıyorlar. Büyük ve güçlü bir ağ içinde çalışıyorlar. Aynı durum, bu şirketlerdeki Türk yöneticiler için de geçerli. Onların gelecekleri de çok parlak olacak!”
Murat Demiroğlu / PricewaterhouseCoopers İnsan Kaynakları Direktörü
Global rekabetin en güçlü olduğu pazarTürkiye’yi, yönetici adaylarının eğitiminde bu kadar önemli hale getiren faktörlerin başında pazardaki global rekabetin sertliği yatıyor. PricewaterhouseCoopers İnsan Kaynakları Direktörü Murat Demiroğlu, Türkiye’nin bu özelliğine dikkat çekiyor: “Birçok ülkeden marka burada yarışıyor, doğunun markaları burayı Avrupa’ya girmek için kapı olarak görüyor. Ayrıca Türk markaları da geri kalmıyor. Ayrıca hala yüksek sayılabilecek bir enflasyon var. Tüm bunlarla başa çıkabilmek hiç kolay değil. Türkiye, insan yönetimi açısından da, çeşitliliği yüksek bir pazar.”Türkiye pek çok sektörde olgunlaşmamış bir pazar. Bunun da yöneticiler açısından öğrenilecek çok şey vaat ettiğini ifade ediyor Demiroğlu. Türkiye’ye gelen bir yöneticinin kariyerinin, CEO’luğa kadar gitmesini normal görüyor bu yüzden. Bu yöneticilerin neden çok kıymetli olduğunu ise şöyle açıklıyor: “Verilere dayalı bir pazar değil, belirsizlikler var. Artık tüm dünyada belirsizlik üzerine kurulu gibi. Bununla başa çıkabilenler, iyice kıymetli hale geldi. Verilere dayalı karar veremiyorlar, çok sayıda ve kimisi belirsiz parametrelerle manevralar yapmak, doğru karar vermek zorundalar. Bu da, büyük beceri, gelişmiş bir koku alma duyusu ve müthiş bir içgüdü gerektiriyor.”
Ücretleri düştü
Türkiye’ye gelen yabancı yöneticilerin profili değişiyor. Nispeten daha genç yaştaki yöneticilere daha sık rastlıyoruz. İnsan kaynakları danışmanları, beyin avcıları, ücret paketlerinin de daha aşağılara çekildiğini hatta bazı sektörlerde Türk yöneticilerle arada fark kalmadığını aktarıyor. Şirketler hala yüksek paketler uyguluyor, çocukların okul masrafları, ev kirası gibi giderleri karşılıyor ancak beş yıl öncesine göre ciddi bir azalma söz konusu. Yine de ücretleri hakkında şöyle bir yorum yapılıyor: “Batı koşullarını yaşayıp, doğu standartları hesaplanarak oluşturulmuş paketler alıyorlar.”
“Türkiye yeni kariyer kapıları açıyor”Ariston Türkiye Genel Müdürü Ojetti Andrea
Türkiye, oldukça büyük ve dinamik bir pazar. Bir şirket Türkiye’de ilerlemek istiyorsa, buraya iyi bir müdür göndermek zorunda. Bu yüzden, Indesit Company Türkiye’ye genel müdür olarak atandığımda öncelikle büyük gurur duydum. Aynı zamanda bu mevkiin beraberinde getirdiği sorumlulukların da farkındaydım. İnsanların aklında Türkiye’de başarılı oldukları için daha iyi mevkilere getirilen müdürler kalıyor ama doğrusu burada başarısızlığa uğrayanlar da var.Böylesine dinamik bir ülkede müdür olarak görev yapmak her zaman artı bir değer kazandırır ve kesinlikle sizi kariyer anlamında daha ilerilere götüren kapılar açar. Böyle zorlu bir atmosferde başarılı olmak insanı profesyonel anlamda memnun ve tatmin eder. Yabancı bir ülkede, yerli ekibin müdürü olarak görev yapmak farklıdır ve daha fazla çaba sarf etmeniz gerektirir. Farklı bir kültürü anlamaya çalışmanız, o ülkenin dilini öğrenmeniz gerekir. Bu durum, tecrübenizi hem daha zor hem de daha ilginç kılar. Görev yaptığınız ülkeden, kültürü ve insani değerleri konusunda iyi bir öğretmen olarak ayrılırsınız.Birçok yabancı yönetici tanıyorum ve elbette fikir ve bilgi alışverişi yapmak için zaman zaman bir araya geliyoruz. Beş yıla yakın bir süredir bu ülkede görev yaptığım için yeni gelenler bana danışıyor. Türkiye, hızlı büyüyen ve fırsatları beraberinde getiren bir ekonomiye sahip. Ben bu durumu en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştım.
İŞ'TE İNSAN - 07.02.10Yasemin SALİH
İŞ'TE İNSAN - 07.02.10Yasemin SALİH
Subscribe to:
Posts (Atom)