ALLES INCLUSIVE: Herşey dahil sistemi. (All inclusive)
HIGH SEASON: Yüksek sezon (Peak season).
SEMI SEASON: Yarı sezon, ara sezon ( shoulder season ) .
LOW SEASON: Sezon dışı, ölü sezon.I.H.A. : International Hotel Assocation ( Uluslararası Otelciler Birliği ) .
LAND ARRANGEMENTS: Tur yolcusuna, varış noktasında uçaktan inişinden sonra sağlanan hizmetin tümü.
UPGRADE: Misafirin daha iyi konaklama ünitesine aktarılması.
GROUP: Grup. Aynı programa uyarak birlikte seyahat eden yolcular. Aksine bir tanım bulunmadığı durumlarda 11 kişi ve fazlasının grup kabul edilmesi öngörülmüştür. ( I.H.A. / UFTAA Otel Konvansiyonu ) .
VOUCHER: Tur operatörü ya da seyahat acentesi tarafından hazırlanıp, yemek, konaklama, transfer v.b. hizmetlerin sağlanması karşılığında bunları sağlayanlara para yerine verilen ve operatörün söz konusu hizmet bedelini ödeme taahhüdünü taşıyan belgeler. Kupon (coupon ) olarak da adlandırılır.
OCCUPANCY RATE: Doluluk oranı. Bir otelde veya otel grubunda satılan gecelemelerin, satışa arz edilen toplama oranı yüzde cinsinden ifade edilir.
CHARTER: Bir uçak veya başka bir taşıma aracının özel kullanım için tutulması.
SPLIT CHARTER: Bir uçağın veya başka bir taşıma aracının belirli bir sefer için birden fazla kuruluş tarafından tutulması.
STOP OVER: Bir uçuşa belirsiz bir süre için ( 24 saat ) ara verilerek uğrak noktalarından birinde kalmak.
CARRIER: Yolcu veya yük taşıması yapan herhangi bir kuruluş.
TRANSFER: Yolcunun ve eşyanın bir bir taşıt aracı terminalinden konaklama ünitesine veya geri mahalli taşıma araçları ile taşınması.
OVERRIDE COMMISSION: Normal veya sabir bir komisyon dışında belirli iş hacmi aşıldığı takdirde ödenen ek komisyon (süper komisyon, prim).
CHECK IN: Konuğun giriş işlemlerinin yapılarak odasının verilmesi.
CHECK OUT: Konuğun otelden ayrılışı.
CHECK IN TIME: Giriş saati. Otelde yer ayırtarak da gelmiş olsa dahi konuğun gerekli kayıt işlemlerini tamamlayarak otelci konuğa odasını bu saatten önce vermekle yükümlü değildir. Ancak ilan edilmiş Check In saatinde odanın hazırlanmış olması şarttır.
CHECK OUT TIME: Çıkış saati. Misafirin ayrılacağı gün odasının fazladan bir ücret ödemeden işgal edebileceği en geç saat. Misafir odasını, daha önceden duyurulan bu saate Kadar boşaltmazsa, otelci için bir ücret isteme hakkı doğar.
EARLY CHECK OUT: Erken ayrılış. Konuğun yapılan rezervasyon tarihinden önce otelden ayrılımasıdır.
ARRIVAL: Geliş.
DEPARTURE: Gidiş.
WALK – IN: Önceden rezervasyonu olmadan gelen konuk.
EXTENTION: Uzatma. Yapılan bir rezervasyonun veya kalış süresinin uzatılması.
CONFIRMED: Rezervasyon teyidi. Otel, taşıyıcı v.b. ‘nin belirli bir rezervasyonu kabul ettiklerini ve ayırtılan hizmetleri mutlaka sağlamayı taahhüt ettiklerini belirten sözlü veya yazılı bildirim.
GUARANTEED PAYMENT: Ödeme garantili rezervasyon-Müşterinin kendine ayrılan odayı kullansa da kullanmasa da ücretini ödemeyi kabul etmesi.
CLAIMED RESERVATION: Kayıtlarda misafirin rezervasyonu gözükmemektedir. Fakat misafir C.R. rezervasyonunun olduğunu iddia etmektedir.
NO RESERVATIONS (N.R.): Rezervasyonsuz.
ACCEPTED WAIT LIST: Bekleme listesinden kabul edilen rezervasyonlar.
RESERVATIONS (AWLR)
RESERVATION SLIP: Rezervasyon fişi.
NO SHOW: - Rezervasyonunu kullanmayan veya iptal etmeyen bir müşteri - Kullanılmamış ve iptal edilmemiş bir rezervasyon.
OVERBOOKING: Overbooking otelin kapasitesinin üzerinde rezervasyon alması ve aldığı tüm bu rezervasyonların gerçekleşerek misafirlerin otele varışlarının söz konusu olması halidir.
PRE-REGISTRATION: Garantili rezervasyonda oda tahsisinin önceden yapılması ve kayıt kabul kartlarının kolaylık sağlamak amacıyla önceden doldurulması.
CANCEL: İptal.
AVAILABLE: Bir yer ayırtma mesajında şartlı bir durumu gösterir.
BEST AVAILABLE: Rezervasyon istenen tarihlerde otelin rezervasyon durumuna göre açık bulunan herhangi bir odanın ayrılabileceğini ancak müşterinin en iyi odanınfiyatını ödemeye hazır olduğunu ve olanak bulunursa kendisinin iyi odalara aktarılmasının istendiğini belirlemek üzere rezervasyon mesajına konulan not.
COMPLIMENTARY ROOM: İşletme tarafından davet edilen konuklar için verilen ücretsiz oda.
BACK TO BACK GROUPS: Grup ve turlar için kullanılan bir deyimdir- Bir grubun çıkarken hemen diğerinin otele girişi; - Her hafta veya belirli günlerde gelen devamlı gruplar.B
LACK LIST: Hesabını ödemeden giden veya otele alınması sakıncalı görülen kişiler için tutulan listedir.
ON REQUEST: Rezervasyon durumunun yükselerek kritik bir safhaya yaklaşmasına doğru rezervasyon alımının sınırlandırılması ve kontrollu olarak alınması.
CLOSED OUT: Bayramlara rastlayan bazı devrelerde belirli günlerin tüm rezervasyon alımlarına kapatılmasıdır.
STOP-SALE: Satışların durdurulması.
PAYMENT BY: Ödeyen.
REMARKS: Açıklamalar
BED- NIGHT: Geceleme. Konaklama tesisinde bir kişinin bir gece geçirmesi (Overnight).
ROOM RACK: Oda durum tablosu.
SINGLE BED: Tek kişilik bir yatak.
FRENCH BED: İki kişilik tek geniş bir yatak.
SINGLE ROOM: Tek kişinin kaldığı bir oda.
TWIN BED: İki ayrı yatak.
DOUBLE ROOM: İki kişilik oda.
DOUBLE TWIN: İki kişilik iki yataklı oda.
DOUBLE FRENCH: İki kişilik tek büyük bir yataklı oda.
DOUBLE BED (FRENCH): İki kişilik bir büyük yatak.
TRIPLE ROOM: Extra bir yatakla üç kişilik hale sokulan double oda.
STUDIO ROOM: Yatağa dönüştürülebilir iki divan veya kanepesi bulunan bir oturma odası(Executive room olarak da adlandırılır).Bu tip odalarda özel iş toplantıları veya küçük çapta kokteyl verilebilir.
REGULAR ROOMS : Normal yatak odalarıdır. Bu tip yataklar divan haline getirilemez.SHOW ROOMS: Örnek odalar.
CONNECTING ROOMS: Geçmeli Odalar. Aralarında doğrudan doğruya ( koridora çıkmadan ) geçiş imkânı bulunan iki veya daha fazla sayıda oda
ADJOININGS ROOMS: Bitişik Odalar. Aralarında geçiş kapısı olmayan fakat birbirine bitişik iki veya daha fazla sayıda oda
SUITE : Bir salonla buna bağlanan bir veya daha fazla sayıda yatak odası bulunan konaklama ünitesi.
PRESIDENTIAL SUITE: Extra döşenmiş bir veya iki yatak odalı, oturma odası geniş ve resepsiyonlar için uygun özel bar ve mutfağı olan odalar.
JUNIOR SUITE: İçindeki yatma alanının oturma alanından bir bölme ile ayrıldığı geniş oda.
DUBLEX: İki katlı bir suit (oturma ve yatak odaları bir merdivenle birbirine bağlıdır)
ROLL AWAY BED: Katlanabilen extra yatak. İlave yatak.
COT: Portatif karyola.
RUN OF THE HOUSE RATE: Otelin bir gruba değişik standarttaki tüm odalarını kapsamak üzere verdiği tek ve net fiyat.
COMMERCIAL RATE: Otelle bir şirket arasında üzerinde anlaşmaya varılan özel bir fiyat.
GROUP RATE: Gruplara uygulanan indirimli fiyat.
NET RATE : Net Fiyat- Acentanın üzerine belirli bir kar marjı ekleyip müşteriye aktarabileceği toptan ve genellikle servis vergi gibi tüm unsurları içeren fiyat.
DAY RATE: Gündüz ücreti-Otel odasının gece kalınmaksızın gündüz saatleri içindekullanılması karşılığında otele ödenecek ücret.
FREE SALE: Serbest Satış. Önceden belirlenmiş tarihler için kontenjana dahil sayıdaki oda rezervasyonunun acenta tarafından otele danışmaksızın teyidine imkan veren uygulama. CONFIDENTIAL TARIFF: Seyahat acenteleri ve tur operatörlerine gizli olarak dağıtılan toptan fiyatlar.
SINGLE SUPPLEMENT: Tek kişi farkı-İki kişilik odaların tek kişi tarafından kullanılması halinde ,tur operatörüne o oda için verilmiş bulunan kişi başı fiyatına eklenecek fark ( Double Occupancy Rate).
ADVANCE DEPOSIT: Misafirin otele giriş yapmadan önce gönderdiği, rezervasyonun garantisi için gerekli olan miktar = Rezervasyon kaporası (Genellikle 1 gecelik oda ücretidir.).ADVANCE PAYMENT: Misafirden C/In esnasında alınan ve genellikle toplam konaklama tutarında olan paradır.
ALLOCATION: Blokaj
ALLOTMENT: Belirlenen dönem içerisinde, acentanın ya da grup sahibinin otele sormaksızın ( Stop sale dışı ) satabileceği, iki taraflarca belirlenen oda sayısıdır.
AVAILABLE ROOMS: Satışa hazır odalar.
AVAILABILITY: Günlük, aylık olarak otelin satışa hazır odalarının yüzde ile ifadesi.
BACK OF THE HOUSE: Otelin misafirler tarafından direk olarak kullanılmayan bölümleri (Teknik Servise ait alanlar, çamaşırhane…)
BILL TO COMPANY: Otel muhasebesinin onayladığı durumlarda, misafir hesabının tamamının ya da bir kısmının belirli bir şirkete fatura edilmek üzere krediye kaldırılması.
CANCELATION = ANNULATION = STORNO: Rezervasyonun iptali
CREDIT CARD GUARANTEES (CCG): Rezervasyonun garantisi için gerekli rakamın (advance deposit), misafirin talimatı ile kredi kartı hesabından alınması.
COMPLIMENTARY ROOM: Misafire ücretsiz konaklama verilmesidir.
FULL COMPLIMENTARY: Konaklama ile birlikte misafirin extra harcamalarının (telefon, çamaşırhane, doktor…) tamamının otel tarafından karşılanmasıdır. Misafirin otel içinde hiçbir harcamaya ücret ödememesidir.
CONCIERGE: Misafirin bagajlarının taşınması, muhafaza edilmesi, posta, evrak ve mesaj dağıtımı gibi işlevleri olan bölümdür.
CORRECTION: Misafir foliosuna yapılmış charge’ların artı ya da eksi olarak düzeltilmesidir.
CREDIT: Misafirin otelden alacaklı olduğu rakamdır.
DAY USE: Genellikle odanın sabah saat 09:00 ile akşam 18:00 arası gece konaklaması olmadan kullanılması.Ücret genellikle rack rate in %50' sidir.
DEAD LINE: Opsiyon süresinin bitiş tarihi ile misafirin geliş günü arasındaki süredir.DEBIT: Misafirin otele borçlu olduğu rakamdır.
DISCOUNT: Misafirin hesabında belirli oranlarda yapılan indirim (- gelir)
DOUBLE LOCK: (1) Ving card ile çalışan sistemlerde yeni bir anahtar yapılarak, misafirdeki kartın kullanılamaz hale getirilmesi.( 2 ) kapının arkasında bulunan mandala basılarak kitlenmesi.
EXTRA FOLIO: Misafirin kendi ödeyeceği harcamaların işlendiği foliodur.
FOLIO: Misafirlerin konaklamaları süresince harcamalarının kaydedildiği hesap cetvelidir.
FRONT OF THE HOUSE = PUBLIC AREA: Misafirlerin ortak yararlandıkları bölümlerdir (restoran, bar.vb.).
GO SHOW: Rezervasyonu olmadığı halde misafirin anlaşmalı acenta tarafından düzenlenmiş voucher ile otele gelmesi.
HANDICAPPED / WHEELCHAIR ROOM: Özürlü misafirler için tahsis edilen oda.
HANDOVER: Shift teslimidir.
HOUSE COUNT: Oteldeki kullanılabilir oda sayısı.
HOUSE USE: Otelin bağlı bulunduğu şirket mensupları için ücretsiz konaklama.
INCOGNITO: Otelde kaldığının hiç kimseye söylenmemesini ya da kendisinin verdiği isimlere iletilmesini isteyen misafir.
INDIVIDUAL: Acenta kanalı olmaksızın rezervasyonlu olarak gelen münferit misafirdir.
INDIVIDUAL TOURS (IT) : Acenta kanalı ile gelen münferit misafirdir.
JOINER: Daha önceden c/ın yapmış bir odaya sonradan eklenen kişi yada kişilerdir.
LATE C/IN: Misafirin c/in günü odasını saat: 14:00 dan daha geç bir zamanda alması.
LATE C/OUT: Misafirin, odasını c/out günü saat 12:00 dan sonra ücretli ya da ücretsiz olarak verilen süreye kadar kullanması.
MAIN FOLIO: Acenta tarafından ödenecek harcamaların işlendiği misafir foliosudur.
MASTER FOLIO: Gruplar için kullanılan, tek kişi ya da kuruluş tarafından ödenecek hesapların toplandığı folio’ dur.
MEMORANDUM: Otel Genel Müdürü tarafından çıkarılan, uyulması zorunlu olan yazılı bildirim.
OPEN DATE: Rezervasyon alımına müsait gün demektir.
PAID OUT: Misafir veya otel adına önkasadan onay şartı ile yapılan harcamadır.
PICK UP: (1) Konaklama fiyatına yapılan ilave.(2) Bir önceki gün bakiyesinin yeni bakiyeye eklenmesi.
POINT OF SALES (POS): Satış noktasıdır.
POSTING: Misafir foliosuna yapılan charge işlemidir.
PREPAYMENT: Misafirin konaklama ücretinin önceden ödenmesidir.
RELEASE DATE: Acentanın konratta belirlenen; sormadan satış ve no show‘suz iptal yapabileceği bitiş tarihi.
ROOM DISCREPANCY REPORT: H/K ile F/O arasındaki oda uyuşmazlıklarını gösteren rapordur.
RUN OF THE HOUSE: Oda tipi gözönüde bulundurulmadan yapılan satıştır.
SHORT: Overbooking in realize olmasıdır.
SLEEP OUT: Otel misafirinin odasını kullanmayarak geceyi dışarıda geçirmesidir.
TIME CANCEL: Rezervasyon yaptıran kişinin belirlenen saate Kadar (genellikle saat 18:00) gelmemesi halinde rezervasyonunun iptal edilmesi.
TURN AWAY: Tesis shorta düştüğünde misafirin masraflarının karşılanarak, tesiste yer boşalana kadar başka tesise yerleştirilmesi.
TURN DOWN SERVICE: H/K tarafından akşam misafirler yemekte iken ya da misafirin talep etmiş olduğu bir saatte yataklarının açılması ve 'iyi geceler' notunun bırakılmasıdır.UP-SELLING: Misafir taleplerinin iyi bir satış çalışması ile daha yüksek ürünlere kaydırılmasıdır.
UPGRADE: Misafirlere rezervasyonundan daha pahalı bir ürünün extra ücret alınmadan sunulmasıdır.
WALK OUT: Hesabını ödemeden çıkış yapan odadır.
sunshine.co.uk has reseached the top ten spots for newlyweds
Honeymooners - Bulgaria is on the up but Venice is sinking
Honeymoons are a £7billion industry, so with all this money being spent, sunshine.co.uk, the UK’s fastest growing independent online travel agent researched the top ten spots for newlyweds.
For newly married couples the honeymoon is often just as exciting as their actual wedding day, so when it comes to picking the destination it’s important to get it right.
Research carried out by www.sunshine.co.uk, the UK’s fastest growing independent online travel agent has revealed the top ten honeymoon spots, and surprisingly not all of the clichéd destinations are on the list.
The Seychelles – It’s no surprise that this gem is the number one honeymoon destination. Situated in the Indian Ocean, it boasts white sand beaches, clear seas and some of the best fresh food around.
Marrakech, Morocco – Marrakech is the perfect destination for newlyweds to relax and unwind, whilst taking in the amazing culture and scenery that the city has to offer. Wander around the souks for some authentic bargains, sample some of the local cuisine then finish the day off with a romantic camel ride.
Jamaica – The tiny island of Jamaica makes a big impression on honeymooners, which is why it is at number three. Nestled in the Caribbean Sea, it has some of the most beautiful beaches in the World that remain totally unspoilt.
Las Vegas – No longer the city of sin, as more and more newlyweds are heading there for their honeymoon. Vegas is perfect for those who want to kill two birds with one stone, and shun the more traditional type of wedding for something a little more exciting.
Bulgaria – Possibly the biggest surprise on the list is Bulgaria, which is situated in South-East Europe. It has gained most of its popularity due to such a diverse history and culture; this is reflected in its tourism. So whether, you’re into sight-seeing or relaxing on the beach then this might be for you.
New York – The Big Apple is known for its great shops, and some of the best sights in the World. Often listed as one of the places to visit before you die, why not go with your beloved.
Japan – Having the second largest economy in World, and being the fourth largest exporter it isn’t any wonder that their tourism industry is also booming. Famed for its unique cuisine, and truly exciting history it remains one of the top holiday destinations.
Egypt – Egypt is the country that has everything. It offers brilliant access to the Red Sea, which has some of the best scuba dive sites in the World. Add to that fabulous beaches, and one of the seven wonders of the ancient world, it couldn’t be more diverse.
Thailand - Thailand is gaining more popularity due to its idyllic beaches and its vibrant culture. Check out The Temple of The Emerald Buddha, or do a spot of shopping in its capital city of Bangkok.
The Maldives – It may be the smallest Asian country, but it has still made it onto the top ten list. Its growing popularity has helped its economy immensely, and with its breath taking scenery it’s no wonder.
Romantic cities such as Venice and Paris failed to make the top ten, with many opting for more unique and exotic destinations.
Chris Brown managing director of sunshine.co.uk had the following to say: “It’s interesting to see that people are branching out by travelling to more unconventional countries such as Bulgaria.”
Brown continues: “And whilst I expected The Seychelles to be in the top ten, it was complete a surprise that the said most romantic city in the World didn’t make it.”
Honeymoons are a £7billion industry, so with all this money being spent, sunshine.co.uk, the UK’s fastest growing independent online travel agent researched the top ten spots for newlyweds.
For newly married couples the honeymoon is often just as exciting as their actual wedding day, so when it comes to picking the destination it’s important to get it right.
Research carried out by www.sunshine.co.uk, the UK’s fastest growing independent online travel agent has revealed the top ten honeymoon spots, and surprisingly not all of the clichéd destinations are on the list.
The Seychelles – It’s no surprise that this gem is the number one honeymoon destination. Situated in the Indian Ocean, it boasts white sand beaches, clear seas and some of the best fresh food around.
Marrakech, Morocco – Marrakech is the perfect destination for newlyweds to relax and unwind, whilst taking in the amazing culture and scenery that the city has to offer. Wander around the souks for some authentic bargains, sample some of the local cuisine then finish the day off with a romantic camel ride.
Jamaica – The tiny island of Jamaica makes a big impression on honeymooners, which is why it is at number three. Nestled in the Caribbean Sea, it has some of the most beautiful beaches in the World that remain totally unspoilt.
Las Vegas – No longer the city of sin, as more and more newlyweds are heading there for their honeymoon. Vegas is perfect for those who want to kill two birds with one stone, and shun the more traditional type of wedding for something a little more exciting.
Bulgaria – Possibly the biggest surprise on the list is Bulgaria, which is situated in South-East Europe. It has gained most of its popularity due to such a diverse history and culture; this is reflected in its tourism. So whether, you’re into sight-seeing or relaxing on the beach then this might be for you.
New York – The Big Apple is known for its great shops, and some of the best sights in the World. Often listed as one of the places to visit before you die, why not go with your beloved.
Japan – Having the second largest economy in World, and being the fourth largest exporter it isn’t any wonder that their tourism industry is also booming. Famed for its unique cuisine, and truly exciting history it remains one of the top holiday destinations.
Egypt – Egypt is the country that has everything. It offers brilliant access to the Red Sea, which has some of the best scuba dive sites in the World. Add to that fabulous beaches, and one of the seven wonders of the ancient world, it couldn’t be more diverse.
Thailand - Thailand is gaining more popularity due to its idyllic beaches and its vibrant culture. Check out The Temple of The Emerald Buddha, or do a spot of shopping in its capital city of Bangkok.
The Maldives – It may be the smallest Asian country, but it has still made it onto the top ten list. Its growing popularity has helped its economy immensely, and with its breath taking scenery it’s no wonder.
Romantic cities such as Venice and Paris failed to make the top ten, with many opting for more unique and exotic destinations.
Chris Brown managing director of sunshine.co.uk had the following to say: “It’s interesting to see that people are branching out by travelling to more unconventional countries such as Bulgaria.”
Brown continues: “And whilst I expected The Seychelles to be in the top ten, it was complete a surprise that the said most romantic city in the World didn’t make it.”
Onlar İncil Koyuyor, Biz Broşür Verelim !..
İlk yurtdışı seyahatimde odaya girer girmez gece lambasının yanındaki kitap dikkatimi çekti. Unutulmuştur diye resepsiyona götürdüm. ' O sizin efendim' dedi görevli mülayim bir tavırla. Lacivert kapaklı bir Luther İncili...
22 yıl önce Viyana Reither otelde yaşadığım ve pek önemsemediğim bu olayın ne kadar organize bir 'Tanıtım Kampanyasına' dönüştüğünü daha sonraki yıllarda gözlemleme imkânım oldu. 1899 yılında Amerika'da kurulan Protestan "Gideon Organizasyonu" Hıristiyanlığın tanınması ve yayılması için milyonlarca incili, bütün dünyanın okullarına, iş yerlerine, askeri kışlalara, otellere, yaşlılar evine dağıtmaya başladı. Ücretsiz dağıtılan kitapların maliyetini karşılamak için hali vakti yerinde iş adamları ve akademisyenler bu organizasyona üye yapıldı. Üye sayısı yıldan yıla artarak 2008 yılında dünya genelinde 284.000 kişiye ulaştı. Bugüne kadar 1,5 milyar Gideon-İncili 84 dile çevrilerek 181 ülkede dağıtıldı. Bu tanıtım kampanyası her gün yüz binlerce insanın konakladığı otellerin devreye sokulması ile farklı bir boyut kazandı. Lacivert Kapaklı, orta büyüklükte üzerinde Gideon logosu bulunan ve İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca olarak basılan İncillerin odalara konulup konulmaması otel yönetiminin inisiyatifine bırakıldı. Uygulamada ülkeler arasında farklılıklar ortaya çıktı. Avustralya ve Amerika'da her otelde, her odada bulundurulması zorunlu kılındı. Hatta Amerikan otel zincirleri yurt dışındaki otellerinde de aynı uygulamayı yapıyor. Avrupa'da ise durum farklı. Fransa'da konu uzun tartışmalar sonucu 'ya üç büyük dinin kitabı da olmalı, ya da hiçbiri' düşüncesiyle gündemden kalkarken, Almanya konuya genel olarak çok sıcak yaklaşıyor. Otellerin % 80 nin odalarında İncil bulunuyor. Almanya, özellikle ateistlerin ve sivil toplum örgütlerinin protestoları altında kararlılığını sürdürüyor. Ateistler bu uygulamanın Hıristiyan olmayanlar üzerinde psikolojik baskı oluşturduğunu, din özgürlüğünü hiçe saydığını ve haksız propaganda yapıldığını öne sürüyorlar. Bundan dolayı konakladıkları otellerdeki İncilleri ya psikolojik baskı gördükleri iddiasıyla % 10 fiyat indirimi talep ederek resepsiyona iade ediyor, , ya da odalardaki İncillerin üzerine 'dikkat!.. bu kitap sizin ve çevrenizin ruh halini olumsuz etkileyebilir' etiketi yapıştırıyorlar. Konunun dini ve siyasi boyutunu bir kenara bırakarak, otellerde konaklayan misafirlerin oluşturduğu ciddi potansiyelin dünya genelindeki tanıtıcı ve ticari faaliyetler için değerlendirilmesi çabalarına değinmek istiyorum. Yapılan bir araştırmaya göre Almanya'da otel odalarındaki İnciller'in % 23 ü okunuyor. Bu, günde 100.000 kişi demek. Başka bir sonuca göre, İncil bulunan odalardan başta havlu olmak üzere daha az eşya çalındığı belirlenmiş. Otelde konaklayan misafirin, potansiyel müşteri olmasından yola çıkan Japon Firması Nintendo, yıllardır otelcileri odalara 'Game Boy' konulması konusunda ikna etmeye çalışıyor. Şimdi biz benzer bir çalışmayı ülkemizin tanıtımı için kullansak ve otel odalarına Türkiye'yi tanıtıcı kitapları hediye olarak bıraksak bize kim kızar? Yılda 20 milyonluk turist potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, odalara konulan tanıtım kitapçığının % 10 nun bile yurt dışına götürülmesi durumunda, bu kitapçıkların hayatında hiç Türkiye'ye gelmemiş yüz binlerce kişiye ulaşması işten bile değil. Bu potansiyeli Kültür ve Turizm Bakanlığı, Oteller ve Seyahat Acentaları işbirliği ile bir tanıtım seferberliğine çevirmek Türk turizmine çok önemli bir hizmet olacaktır.
Kaynak: Turizmdebusabah
22 yıl önce Viyana Reither otelde yaşadığım ve pek önemsemediğim bu olayın ne kadar organize bir 'Tanıtım Kampanyasına' dönüştüğünü daha sonraki yıllarda gözlemleme imkânım oldu. 1899 yılında Amerika'da kurulan Protestan "Gideon Organizasyonu" Hıristiyanlığın tanınması ve yayılması için milyonlarca incili, bütün dünyanın okullarına, iş yerlerine, askeri kışlalara, otellere, yaşlılar evine dağıtmaya başladı. Ücretsiz dağıtılan kitapların maliyetini karşılamak için hali vakti yerinde iş adamları ve akademisyenler bu organizasyona üye yapıldı. Üye sayısı yıldan yıla artarak 2008 yılında dünya genelinde 284.000 kişiye ulaştı. Bugüne kadar 1,5 milyar Gideon-İncili 84 dile çevrilerek 181 ülkede dağıtıldı. Bu tanıtım kampanyası her gün yüz binlerce insanın konakladığı otellerin devreye sokulması ile farklı bir boyut kazandı. Lacivert Kapaklı, orta büyüklükte üzerinde Gideon logosu bulunan ve İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca olarak basılan İncillerin odalara konulup konulmaması otel yönetiminin inisiyatifine bırakıldı. Uygulamada ülkeler arasında farklılıklar ortaya çıktı. Avustralya ve Amerika'da her otelde, her odada bulundurulması zorunlu kılındı. Hatta Amerikan otel zincirleri yurt dışındaki otellerinde de aynı uygulamayı yapıyor. Avrupa'da ise durum farklı. Fransa'da konu uzun tartışmalar sonucu 'ya üç büyük dinin kitabı da olmalı, ya da hiçbiri' düşüncesiyle gündemden kalkarken, Almanya konuya genel olarak çok sıcak yaklaşıyor. Otellerin % 80 nin odalarında İncil bulunuyor. Almanya, özellikle ateistlerin ve sivil toplum örgütlerinin protestoları altında kararlılığını sürdürüyor. Ateistler bu uygulamanın Hıristiyan olmayanlar üzerinde psikolojik baskı oluşturduğunu, din özgürlüğünü hiçe saydığını ve haksız propaganda yapıldığını öne sürüyorlar. Bundan dolayı konakladıkları otellerdeki İncilleri ya psikolojik baskı gördükleri iddiasıyla % 10 fiyat indirimi talep ederek resepsiyona iade ediyor, , ya da odalardaki İncillerin üzerine 'dikkat!.. bu kitap sizin ve çevrenizin ruh halini olumsuz etkileyebilir' etiketi yapıştırıyorlar. Konunun dini ve siyasi boyutunu bir kenara bırakarak, otellerde konaklayan misafirlerin oluşturduğu ciddi potansiyelin dünya genelindeki tanıtıcı ve ticari faaliyetler için değerlendirilmesi çabalarına değinmek istiyorum. Yapılan bir araştırmaya göre Almanya'da otel odalarındaki İnciller'in % 23 ü okunuyor. Bu, günde 100.000 kişi demek. Başka bir sonuca göre, İncil bulunan odalardan başta havlu olmak üzere daha az eşya çalındığı belirlenmiş. Otelde konaklayan misafirin, potansiyel müşteri olmasından yola çıkan Japon Firması Nintendo, yıllardır otelcileri odalara 'Game Boy' konulması konusunda ikna etmeye çalışıyor. Şimdi biz benzer bir çalışmayı ülkemizin tanıtımı için kullansak ve otel odalarına Türkiye'yi tanıtıcı kitapları hediye olarak bıraksak bize kim kızar? Yılda 20 milyonluk turist potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, odalara konulan tanıtım kitapçığının % 10 nun bile yurt dışına götürülmesi durumunda, bu kitapçıkların hayatında hiç Türkiye'ye gelmemiş yüz binlerce kişiye ulaşması işten bile değil. Bu potansiyeli Kültür ve Turizm Bakanlığı, Oteller ve Seyahat Acentaları işbirliği ile bir tanıtım seferberliğine çevirmek Türk turizmine çok önemli bir hizmet olacaktır.
Kaynak: Turizmdebusabah
Misafir Her Zaman Haklı mıdır?
Çuval dolusu para...
Hiçbir kurala bağlı kalmadan, isteği gibi davranmayı kendisinde hak gören, aldığı hizmette karşılık sürekli şikâyet etme ve olumsuzluk peşinde, otelin olası eksikliklerini koz olarak kullanıp adeta meydan okuyan, genelde iyi niyetle çalışan personeli her fırsatta aşağılamaya çalışan kah psikolojisi bozuk, kah trajikomik genelde ne zaman ne yapacağı pek belli olmayan değişik müşteri profili...
Üstelik tatilleri için "ÇUVAL DOLUSU PARA" ödediklerini iddia ederek. Böylesine bir misafir ile karşılaşsaydınız ne yapardınız, yoksa siz hala "müşteri her zaman haklı'' diyenlerden misiniz? Bence önce bir okuyun, kararınızı buna göre kendiniz verin... Kural ve kaideler, her işletmenin standart ölçülerde hazırlanmış olması gereken yazılı bir anayasası niteliğindedir. Bunlar, önceden oluşturulmuş olan hizmetin niteliği, ünitelerin sunduğu çeşitlilik, işlevsel faaliyet esnasında tüketicilere verilen hizmet haklarını kapsamaktadır. Sunulan hizmetin süresi, niteliği, uygulayıcı ve görsel kimliği ise sırası ile anayasanın maddelerini oluşturmaktadır. Tüm bunlara rağmen, hizmeti sunan ve uygulayan işletme ile hizmeti alması gereken misafir arasında meydana gelebilecek olası çatışmaların sebepleri neler olabilir, gelin hep beraber bir göz atalım.
1- İşletmenize gelen misafir, giriş işlemleri esnasında uzayan süre sonunda huzursuz olmaya başlayarak etrafında bulunan diğer tatilcilerden taraftar toplamaya çalışır.
2- Reception görevlisi tarafından yapılan giriş işlemleri esnasında çalan telefonlar veya işletim sistemindeki yavaşlık giriş işlemlerinde gecikmeye sebebiyet verebilir. Misafir bu duruma sinirlenir, tesise karşı ön yargı süreci artık başlamıştır.
3- Odasına yeni yerleşen misafir, oda temizliğinde kusurlar bularak bunu fırsata dönüştürür, bazen ise ücretsiz olarak bazı farklı ücretli hizmet talebinde bulunur.
4- Yemek içerik ve lezzetine, genel servis akışına, genel temizlik kurallarına farklı yaklaşımlarda bulunur, belki de sağlık sorunları nedeniyle doktoru tarafından tüketmesi yasaklanmış yiyecek maddeleri olmasında rağmen, sırf servis edilmediği için ısrarla talep eder.
5- Genel açık alanlarda uyulması gereken kurallara uymaz, büfelerin yemek saatlerinde oluşan kalabalığa karıştığı halde, sırasını beklemek istemez, durumdan kendine yarar sağlamanın yollarını arar. Ortalığı karışmaya kafasına koymuş, ilk fırsatını bulduğunda ''ÇUVAL DOLUSU PARA'' verdiğinden bahsetmeye başlar.
6- Oyun ve genel sosyal alanlarda başka misafirleri rahatsız edici ve davranışlarda bulunurlar, medeni bir tutumdan çok uzak bir profil çizeler. Sırf olay çıkmasın diye zaten kimsenin onları uyarma gibi bir düşünceleri yoktur.
7- Bulundukları tesisi sürekli olarak daha önceden tatillerini geçirdikleri tesis ile mukayese eder, orada yiyip içtikleri hiçbir şeyi burada bulamadıklarını iddia ederler.
8- Tesiste çalışan personeli bazen aşağılayıp onları hor görürler. Kavgacı kimliklerini ön plana çıkararak her hizmette kendilerine ayrımcılık yapılmasını isterler.
9- ''ÇUVAL DOLUSU PARA'' ödediklerini her seferinde dile getirirler ancak miktarını asla açıklamazlar.
10- Çuvalın içeriğine karşılık alması gereken hizmeti sürekli alamadıklarından yakınırlar, köfte ve etleri yerken bile gözleri yaşlı, çatık kaşları ve hüzünlüdür bakışları.
11- Kendi kişisel memnuniyetsizliklerini her seferinde tesisin sözde kötü hizmetine mal ederler. 12- Havuzda başka misafirlerin arasına atlarlar ve ''niye bana yer açmadınız'' der gibi onlara hesap sorarcasına bakarlar.
13- Özellikle çocuklu olanlar, mahdumlarını her şeyin üzerinde tutarak, olmadığı halde onların yemesi gerektiğini düşündükleri yiyecek maddelerini sorarlar.
14- Hizmet birimlerinin açılış ve kapanış saatlerine ağırlıklı olarak itiraz ederler. Burada mevcut olanlardan ziyade, olmayanların peşine düşerler. Genelde açılış öncesi ve kapanış sonrası kendilerine özel hizmet beklerler, bunu alamayınca ''BİR ÇUVAL PARA'' verdiklerini hatırlatırlar.
15- Ayakkabılarını odada bulunan yatak çarşafına veya havluya silerler, sonradan reception'a telefon ederek havlu ve çarşafın kirli olduğunu beyan ederler. 16- Mevcut hava şartlarını beğenmezler, denizin tuzlu, havanın rüzgarlı, geceleri bol sinekli olduğunu iddia ederek tesis yönetimini sorumlu tutarak ''ÇUVAL DOLUSU PARA'' verdiklerini düşünürler.
17- Kendilerine yapılmayan ayrıcalıkları başka misafirlere yapıldığını düşünürler, kendilerinin özel olduğunu düşünerek ayrıcalık yapılmasını talep ederler.
18- Çoğu zaman yoğun çalışan personeli meşgul ederek laf olsun diye onlara otelcilik derslerinden ince örnekler verirler. Dinlenilmedikleri kanaatine varırlarsa direkt o personelden her hangi bir konuda şikayetçi olurlar.
19- En ufak fırsatta diğer misafirleri örgütlemeye çalışır, adeta isyan çıkarmaya yeltenirler. Kurtlar vadisi modunda çeşitli senaryolar yazarlar.
20- Genelde tüm isteklerini doğrudan Genel Müdüre iletmek isterler. Bazen Genel Müdürün mesleğini başka bir meslek ile karıştırıp onu yemek masalarına davet ederler. Gelmediği takdirde hakkında şikayetçi olurlar.
21- Patrona ulaşmaya çalışırlar, çoğu zaman başarılı olurlar. Masalarına çağırdıkları halde gelmeyen Genel Müdürü şikayet ederler. Patron, onların yaptığı numarayı yutarsa, doğrudan otelin altın anahtarını verir kendilerine. Artık her gece patronun masasında beraber otururlar, kale içten fethedilmiştir. Herkes onlara köle olmuştur, herkesi parmağında oynatırlar. Patron her zaman bir istekleri olup olmadığını sorar, onlar ise Genel Müdür'e ''Nasıl geçirdik?'' dercesine alaycı bir şekilde gülerler. Tatillerinin sonunda patron arkalarından bir kova su döker, araba gözden kaybolduktan sonra ilk isi Genel Müdürü işten kovmak olur.
22- Özellikle bekar olanların beraberinde getirdikleri sevgilileri varsa onları kimse tutamaz, her türlü marifetlerini sergilerler. Tüm personelin kendisine köle olmasını isterler. Sevgili ise ''acımız büyük'' tarzı deniz gözlüğünü andıran büyük güneş gözlükleri ile ortalığı keser dururlar.
23- Su voleybolunu iyi bildiklerini zannederek oyun oynayan yabancı misafirlerin arasına dalar, ancak çoğu zaman boğulmalarına yakın havuz görevlileri veya oyun oynayanlar tarafından son anda kurtarılırlar. Yuttukları suyun etkisinden kurtulduktan sonra havuz görevlisine kızar ve ''nerede bu devlet...'' diye bağırırlar.
24- Gece diskosunda değişik türde dans eder, hiç denenmemiş, bazen robotiks figürleri atarlar. Yalnız ve yabancı bayanlara karşı daha değişik figür alternatifleri geliştirirler, sonunda komik olmaya başlarlar ve insanların ona güldüklerini anladıklarında mekanı acilen terk ederler.
25- Çocuk animasyon programı esnasında aniden ortaya çıkarak çocuk danslarına eşlik ederler, bazen kendi çocuklarının danslarına gururla tempo tutarlar. Kimse onların çocukları ile ilgilenmiyorsa kızarlar ama istiflerini bozmazlar.
26- Asla aldıkları tüm hizmete karşılık hiçbir zaman bahşiş vermezler.
27- Çayı ince belli bardakta, telvesi bol kahveyi fincanda severler. Hem dem hem telve iyi değilse, getiren personeli esir alırlar, sevecenlikleri tutarsa otelcilik dersi verirler, kızarlarsa yine verdikleri ''ÇUVAL DOLUSU PARA' dan'' söz ederler.
28- Paraları bittiği zaman ''Odamızda komodinin üstünde 10.000.-Dolar vardı, biz plajda iken hepsi çalınmış'' der ve ortalığı ayağa kaldırırlar. Durum araştırılırken çeşitli tutarsız ifadelerin sonucu, çoğu zaman ekstra bir akşam yemeğine razı gelerek verdikleri "ÇUVAL DOLUSU PARA'yı" taçlandırırlar. Kısaca özetlemeye çalıştığım aralarından bazılarına mizahi örnekler verdiğim misafir istekleri, genelde birçok tesiste olan olağan durumlardır. Neyin ne zaman, nasıl meydana geleceğinden habersiz hizmet veren tesis ve çalışan tüm personel bu gibi durumlara karşı her zaman hazırlıklı olmak durumundadırlar. Hizmete dayalı şikayetlerin önüne geçmek ve olmayan şeylerin yaratılamayacağını misafirlerin anlamasını sağlamak için tesisin verdiği hizmetin arkasında durmak ve bu konuda tüm çalışanların iyi organize olması gerekmektedir.
Can Bekim - G.M. - Carpe Diem Claros Hotel
MAKYOL İnşaat'tan Etiler'e 5 yıldızlı otel
İstanbul'a yeni bir 5 yıldızlı otel geliyor. Etiler'de inşaatı süren 150 milyon dolarlık otel, 2010'da tamamlanacak. MAKYOL İnşaat, bu projenin dışında İstanbul'a biri butik iki otel, Antalya'ya ise şehir oteli yapacak.
Otel projesi İstanbul'daki Mövenpick Otel'in de sahibi olan MAKYOL İnşaat'ın yeni projesi, Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve CEO'su Adnan Çebi tarafından kamuoyuna tanıtıldı. 4.5 milyar dolarlık iş hacmine sahip olan şirketin üçüncü turizm yatırımı olarak Etiler'i seçtiğini anlatan Çebi, MAKYOL İnşaat tarafından yapımı sürdürülen 'MAKYOL - Etiler Turizm Merkezi'nin 2010 yılında faaliyete geçeceğini anlattı. Dünyadaki ekonomik kriz gerçeğine rağmen, İstanbul'un bu krizden neredeyse hiç etkilenmediğini savunan Çebi, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Krize rağmen, kentte yüzde 4'lük bir büyüme gerçekleşmiştir. Ziyaretçi sayısı 7 milyonlardadır. 10 milyon turist gelmemesi için hiçbir neden yoktur. İstanbul'a güveniyoruz ve inanıyoruz. Bu projemiz bittiğinde 550 milyon dolarlık bir yatırıma ulaşmış olacağız. Önümüzdeki 5 sene içinde 3 otel projemiz gerçekleşirse, 1 milyar dolara yaklaşacağız. "
Otel projesi İstanbul'daki Mövenpick Otel'in de sahibi olan MAKYOL İnşaat'ın yeni projesi, Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve CEO'su Adnan Çebi tarafından kamuoyuna tanıtıldı. 4.5 milyar dolarlık iş hacmine sahip olan şirketin üçüncü turizm yatırımı olarak Etiler'i seçtiğini anlatan Çebi, MAKYOL İnşaat tarafından yapımı sürdürülen 'MAKYOL - Etiler Turizm Merkezi'nin 2010 yılında faaliyete geçeceğini anlattı. Dünyadaki ekonomik kriz gerçeğine rağmen, İstanbul'un bu krizden neredeyse hiç etkilenmediğini savunan Çebi, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Krize rağmen, kentte yüzde 4'lük bir büyüme gerçekleşmiştir. Ziyaretçi sayısı 7 milyonlardadır. 10 milyon turist gelmemesi için hiçbir neden yoktur. İstanbul'a güveniyoruz ve inanıyoruz. Bu projemiz bittiğinde 550 milyon dolarlık bir yatırıma ulaşmış olacağız. Önümüzdeki 5 sene içinde 3 otel projemiz gerçekleşirse, 1 milyar dolara yaklaşacağız. "
ANTALYA'YA ŞEHİR OTELİ YAPACAĞIZ
Etiler Turizm Merkezi'nin işletmesi için zincir otellerle görüştüklerini anlatan Çebi, birkaç ay içinde bu zincirin adını kamuoyuna açıklayacaklarını kaydetti. Ekonomik açıdan verimlilik sağlayacak her bölgede, özellikle şehir otelciliği alanında turizm yatırımlarına devam edeceklerini anlatan Çebi, şu bilgileri verdi:. "İstanbul'a 4. ve 5'inci oteli planlıyoruz. Bu otellerden biri tarihi yarım ada içinde olacak. Diğerini ise Maslak'ta inşa edeceğiz. Başka bir otelimizi ise Antalya'ya yapacağız. Bu otel resort yerine şehir oteli olacak. Antalya'daki tesisimiz için mevcut zincirlerden biriyle anlaşacağız."
MİMAR EMRE AROLAT ANLATIYOR
MAKYOL - Etiler Turizm Merkezi'nin taşıyacağı mimari özelliklerle İstanbul'un modern yüzü olacağını söyleyen proje mimarı Emre Arolat da, şunları söyledi: "Etiler, sosyolojik katmanların birbirine yakınlığı ve büyümenin önemli ölçüde planlanabilmiş olması sebebiyle oldukça homojen bir yapı örüntüsüne sahip. Ne son on yılda yaşanan "turistikleşme", ne de yine son döneme mahsus olan yoğun "ticarileşme", bu homojeniteyi pek bozamadı. Etiler'de yapılar birkaç yeni istisna dışında birbirlerinden büyük ölçüde ayrışmıyor. Projenin mimarisini bölgenin dokusunu bozmayacak şekilde tasarladık. Binayı inşa ederken, kentin bünyesindeki ölçeği tekrar ettik. Otel, üst üste duran üç yapı şeklinde olacak. Turizm emsal koşullarının bir getirisi olarak çevredeki yapı ölçeğini bir ölçüde değiştirse de, sözünü ettiğim homojen kontekst ile kavgalı olmayacak, aksine onu yeniden yorumlayarak içerecek ve bulunduğu ortama yabancılaşmayacak."
ÇEVRECİ PROJEDE TRİJENARASYON* SİSTEMİ BULUNUYOR
Yaklaşık 65 bin m2 brüt inşaat alanı olan otel, 260 oda ve 24 adet "Long Stay" suit ile konukların hizmetinde olacak. 'MAKYOL - Etiler Turizm Merkezi' toplantı salonları ve "Home Office" hizmet alanlarıyla da iş dünyası için bir cazibe oluşturacak. Projede ayrıca, restoranlar, "Cafe Bar Lounge", SPA merkezi, açık ve kapalı yüzme havuzu bulunuyor. 350 araçlık otopark ve yeni bağlantı yolları ulaşımı kolaylaştırıyor. Trijenarasyon* sistemi ise yapının enerji ihtiyacının büyük bir kısmını çevreci bir anlayışla karşılayacak. (Trijenerasyon, ana enerji kaynağı olarak fosil yakıtlar veya güneş enerjisinin kullanıldığı, elektrik, ısıtma ve soğutma enerjisinin üçünü aynı anda tek enerji kaynağından üreten sistemlere verilen isimdir)
TRAFİK SORUNU OLMAYACAK!
Semtin TEM otoyolu ve Fatih Sultan Mehmet köprüsü gişeler bölgesiyle sonlanan kuzey ucunda konumlanan 'MAKYOL - Etiler Turizm Merkezi' arsası, bir ucundan diğerine yaklaşık 16 metrelik kot farkı ile çeşitli seviyelerden ulaşım olanakları veriyor. Çevresindeki yolların mevcut hallerinin oluşturduğu aşırı diklik ve sıkışıklık sorunlarının, bu bölge için hazırlanan yeni güzergah planları ile giderileceği öngörülmekte. Otoyol bağlantı noktası da bu düzenleme ile rahatlayacak ve trafiğin kesintisiz bir biçimde akması sağlanacak. Adnan Çebi, proje başlamadan önce belediyeye trafiğin çözülmesi konusunda bir taahhütname verdiklerini ve önümüzdeki mayıs ayında kavşak çalışmasına başlayacaklarını aktardı.
Marriott Yeni Yatırım Fırsatları Kolluyor
Türkiye'de beş otelle faaliyet gösteren olan Marriott Grup, yeni girişimler için koları sıvadı. Mariott International Global Satış Organizasyonu Başkan Yardımcısı Samir Daqqaq, İstanbul'un özellikle 3,4 yıldız segmentinde daha fazla otole ihtiyacı olduğunu belirterek, yerel yatırımcılarla çalışmak için fırsat kolladıklarını söyledi.
Dünyada 3 bin 800 otelleri olduğunu Türkiye'de ise bu rakamın henüz istedikleri seviyede olmadığını belirten Daqqaq, "Türkiye bizim için her zaman son derece gelişmeye açık bir pazar oldu. Çünkü İstanbul önemli bir stratejik öneme sahip. İstanbul insanları kendine çekmek için her türlü donanımı olan mıknatıs gibi bir şehir. Burada daha fazla yerel yatırımcılarla çalışmak istiyoruz. Görüşmelerimiz devam ediyor" diye konuştu.
Yatırımcılarla görüşüyoruz
Türk yatırımcılarla sürekli irtibat halinde olduklarını söyleyen Daqqaq, yatırımlar için en kritik konunun otelin açılacağı lokasyon meselesi olduğunu söyledi. Yerin bulunmasından sonra belli standartların oturması için kendilerinin devreye girdiğini, daha sonra ise yerel yatırımcıya teslim ettiklerini belirten Daqqaq, Türkiye'nin ve özellikle İstanbul'un uluslararası arenada her geçen gün daha ilgi çekici bir destinasyon haline geldiğini belirtti.
İngilizce bilen personelin artmasının ve trafik sorunun çözülmesinin ardından İstanbul'un çok daha geniş bir coğraftadan turist çekeceğine inandığını söyleyen Daqqaq, "Buraya körfezden gelen turist kalabalık ailesiyle birlikte geliyor, para harcamaktan çekinmiyor. Avrupalı ise yalnız veya çekirdek aileyle seyahati seçiyor" dedi.
Türkiye'de beş otelle faaliyet gösteren grubun henüz istediği sayıya ulaşamadığını aktaran Daqqaq özellikle büyük şehirlerdeki varlıklarını daha fazla artırmak istediklerini kaydetti ve ekledi: "Türkiye'de her bölgede var olmak istiyoruz. İzmir, Ankara, daha fazla İstanbul merkezde olmak istiyoruz. İstanbul'un özellikle 3, 4 yıldız segmentinde daha fazla otele ihtyiacı var."
İstanbul'da uzun süre kalan iş adamları için Mariot Executive Apartments projesini geliştirdiklerini aktaran Daqqaq, "Buraya gelip 3-5 ay kalmak isteyen yöneticiler için çok kapsamlı bir iş. Yer bakıyoruz bunun için. Ayrıca evden uzakta ev (home away home) konsepti olan Residence Inn projesini de buraya getirmek istiyoruz" açıklamasını yaptı.
Mariott Grubu'nun 8 tanesi Avrupa'da olmak üzere toplam 15 markası bulunuyor. Aralarında Ritz Carlton, Courtyard by Mariott, Residence Inn, Farifiled Inn gibi markaların olduğu Mariott Grup dünyada 67 ülkede faaliyet gösteriyor.
Dünyada 3 bin 800 otelleri olduğunu Türkiye'de ise bu rakamın henüz istedikleri seviyede olmadığını belirten Daqqaq, "Türkiye bizim için her zaman son derece gelişmeye açık bir pazar oldu. Çünkü İstanbul önemli bir stratejik öneme sahip. İstanbul insanları kendine çekmek için her türlü donanımı olan mıknatıs gibi bir şehir. Burada daha fazla yerel yatırımcılarla çalışmak istiyoruz. Görüşmelerimiz devam ediyor" diye konuştu.
Yatırımcılarla görüşüyoruz
Türk yatırımcılarla sürekli irtibat halinde olduklarını söyleyen Daqqaq, yatırımlar için en kritik konunun otelin açılacağı lokasyon meselesi olduğunu söyledi. Yerin bulunmasından sonra belli standartların oturması için kendilerinin devreye girdiğini, daha sonra ise yerel yatırımcıya teslim ettiklerini belirten Daqqaq, Türkiye'nin ve özellikle İstanbul'un uluslararası arenada her geçen gün daha ilgi çekici bir destinasyon haline geldiğini belirtti.
İngilizce bilen personelin artmasının ve trafik sorunun çözülmesinin ardından İstanbul'un çok daha geniş bir coğraftadan turist çekeceğine inandığını söyleyen Daqqaq, "Buraya körfezden gelen turist kalabalık ailesiyle birlikte geliyor, para harcamaktan çekinmiyor. Avrupalı ise yalnız veya çekirdek aileyle seyahati seçiyor" dedi.
Türkiye'de beş otelle faaliyet gösteren grubun henüz istediği sayıya ulaşamadığını aktaran Daqqaq özellikle büyük şehirlerdeki varlıklarını daha fazla artırmak istediklerini kaydetti ve ekledi: "Türkiye'de her bölgede var olmak istiyoruz. İzmir, Ankara, daha fazla İstanbul merkezde olmak istiyoruz. İstanbul'un özellikle 3, 4 yıldız segmentinde daha fazla otele ihtyiacı var."
İstanbul'da uzun süre kalan iş adamları için Mariot Executive Apartments projesini geliştirdiklerini aktaran Daqqaq, "Buraya gelip 3-5 ay kalmak isteyen yöneticiler için çok kapsamlı bir iş. Yer bakıyoruz bunun için. Ayrıca evden uzakta ev (home away home) konsepti olan Residence Inn projesini de buraya getirmek istiyoruz" açıklamasını yaptı.
Mariott Grubu'nun 8 tanesi Avrupa'da olmak üzere toplam 15 markası bulunuyor. Aralarında Ritz Carlton, Courtyard by Mariott, Residence Inn, Farifiled Inn gibi markaların olduğu Mariott Grup dünyada 67 ülkede faaliyet gösteriyor.
İşyerinde Yapılan Sekiz Kusurlu Hareket
İşyerinde yapılan sekiz kusurlu hareket
Hala neden terfi edemediğiniz konusunda kafa karışıklığı yaşıyorsanız, siz de çalışanların sık yaptığı sekiz kusurlu hareketten birini yapıyor olabilirsiniz
Hala neden terfi edemediğiniz konusunda kafa karışıklığı yaşıyorsanız, siz de çalışanların sık yaptığı sekiz kusurlu hareketten birini yapıyor olabilirsiniz
Belirlediğiniz kariyer hedefleri hala çok mu uzakta? Eğer iş yerinde bir üst lige geçmenin yolunu hala bulamadıysanız iş yaşamına biraz daha farklı bakmanın zamanı gelmiş olabilir. Farkında olmadan yapılan bazı davranışlar kariyerinizi sekteye uğratabilir. İK portalı YahooHot Jobs çalışanların yaptığı sekiz kusurlu hareketi sıraladı. İşte size terfi kapılarının açık kalması için iş yaşamında yapmamanız gereken sekiz temel kural…
Yanlış planlama: Eğer mesainizin ilk saatlerini gün içinde ne yapacağınızı planlayarak geçiriyorsanız hata ediyorsunuz. Çünkü bu durum güne hazırlıksız başlamanıza neden olur. Özellikle satış ve pazarlama alanında çalışanlarda ciddi bir iş kaybına neden olan bu alışkanlık değil terfi işten kovulmaya kadar gidebilir. Uzmanlar çalışanların ertesi gün ne yapacağını bir gün öncesinden mesai bitimine yakın planlamasının hem iş akışı hem de verimi açısından daha doğru olduğunu belirtiyor…
Gelen tüm e-postaları zaman geçirmeden cevaplamak: Gelen tüm e-postaları anında cevaplamanın sizi iş ortaklarınızla yakınlaştırdığını düşünebilirsiniz. Ancak tüm mesaiyi yazışmalar için harcamak iş verimizi ciddi ölçüde düşürebilir. Bu nedenle e-postaları önem sırasına ve aciliyetine göre cevaplamak sizi daha verimli çalışacak hala getirebilir.
Evde çalışmak: Evde çalışmak birçok çalışan için daha verimli olabilir. Ancak bu alışkanlığı edinmeden önce kendinize çalışacak ortam hazırlamanız gerektiğini unutmayın. Çocuklar, ev işleri ve diğer dikkat dağıtıcı unsurlara takılmak başarıdan çok zarar getirebilir. Evde çalıştığınız dönemde verdiğiniz işlerdeki hata sayısının artması ise patronunuzun gözünde yeterli çalışmadığınız imajı yaratacaktır.
Özel hayatınızı iş hayatınızın önüne koymak: Herkesin zaman zaman hayatında işinin önüne geçebilecek öncelikleri olabilir. Ancak bunları alışkanlık haline getirmek bir süre sonra patronunuzun gözünde önemini ve gerçekliğini yitirecektir.
Geç kalmak: Toplantılara 5 ila 10 dakika geç kalmak özellikle büyük şehirlerde anlaşılabilecek bir olgudur. Ancak bunu düzenli hale getirmek hem bahanelerinizi hem de patronunuzun sabrını tüketir.
Sağlığa ve kişisel hijyene dikkat etmemek: İK danışmanı Leslie G. Griffen’e göre pek çok şirket yeterince banyo yapmadığını düşündüğü çalışanlarına bu durumu açıklamak için danışmanlar tutuyor. İş yaşamında görüntünün ve imajın ne kadar önemli olduğunu düşünürseniz, sağlıksız ve pis görüntüyle terfi etmeniz neredeyse imkânsız.
Yaptığı işi önemsememek: Pek çok insan işini yalnızca para kazanma aracı olarak görür. Kişinin kendini işle özleştirmemesi ve mesleğinin bir temsilcisi olarak görmemesi iş kalitesini düşüreceği gibi şirket yetkililerinin gözündeki imajını da olumsuz yönde etkileyecektir.
Uygunsuz mizah kullanma: Mesai arkadaşlarımızla çoğu zaman aynı espri anlayışına sahip olmayız. Bu nedenle yapılan esprilerin yahut şakaların takdir edilmesi biraz zordur. Bu nedenle iş yerinde din, ırk ve siyaset gibi konularda şaka yapmak tatsız sonuçlara yol açabilir.
Yanlış planlama: Eğer mesainizin ilk saatlerini gün içinde ne yapacağınızı planlayarak geçiriyorsanız hata ediyorsunuz. Çünkü bu durum güne hazırlıksız başlamanıza neden olur. Özellikle satış ve pazarlama alanında çalışanlarda ciddi bir iş kaybına neden olan bu alışkanlık değil terfi işten kovulmaya kadar gidebilir. Uzmanlar çalışanların ertesi gün ne yapacağını bir gün öncesinden mesai bitimine yakın planlamasının hem iş akışı hem de verimi açısından daha doğru olduğunu belirtiyor…
Gelen tüm e-postaları zaman geçirmeden cevaplamak: Gelen tüm e-postaları anında cevaplamanın sizi iş ortaklarınızla yakınlaştırdığını düşünebilirsiniz. Ancak tüm mesaiyi yazışmalar için harcamak iş verimizi ciddi ölçüde düşürebilir. Bu nedenle e-postaları önem sırasına ve aciliyetine göre cevaplamak sizi daha verimli çalışacak hala getirebilir.
Evde çalışmak: Evde çalışmak birçok çalışan için daha verimli olabilir. Ancak bu alışkanlığı edinmeden önce kendinize çalışacak ortam hazırlamanız gerektiğini unutmayın. Çocuklar, ev işleri ve diğer dikkat dağıtıcı unsurlara takılmak başarıdan çok zarar getirebilir. Evde çalıştığınız dönemde verdiğiniz işlerdeki hata sayısının artması ise patronunuzun gözünde yeterli çalışmadığınız imajı yaratacaktır.
Özel hayatınızı iş hayatınızın önüne koymak: Herkesin zaman zaman hayatında işinin önüne geçebilecek öncelikleri olabilir. Ancak bunları alışkanlık haline getirmek bir süre sonra patronunuzun gözünde önemini ve gerçekliğini yitirecektir.
Geç kalmak: Toplantılara 5 ila 10 dakika geç kalmak özellikle büyük şehirlerde anlaşılabilecek bir olgudur. Ancak bunu düzenli hale getirmek hem bahanelerinizi hem de patronunuzun sabrını tüketir.
Sağlığa ve kişisel hijyene dikkat etmemek: İK danışmanı Leslie G. Griffen’e göre pek çok şirket yeterince banyo yapmadığını düşündüğü çalışanlarına bu durumu açıklamak için danışmanlar tutuyor. İş yaşamında görüntünün ve imajın ne kadar önemli olduğunu düşünürseniz, sağlıksız ve pis görüntüyle terfi etmeniz neredeyse imkânsız.
Yaptığı işi önemsememek: Pek çok insan işini yalnızca para kazanma aracı olarak görür. Kişinin kendini işle özleştirmemesi ve mesleğinin bir temsilcisi olarak görmemesi iş kalitesini düşüreceği gibi şirket yetkililerinin gözündeki imajını da olumsuz yönde etkileyecektir.
Uygunsuz mizah kullanma: Mesai arkadaşlarımızla çoğu zaman aynı espri anlayışına sahip olmayız. Bu nedenle yapılan esprilerin yahut şakaların takdir edilmesi biraz zordur. Bu nedenle iş yerinde din, ırk ve siyaset gibi konularda şaka yapmak tatsız sonuçlara yol açabilir.
İpek ALPKÖKİN ipek.alpkokin@sabah.com.tr
Salgın alarmı turizmde iptal endişesi yarattı
Bilkent BUPS İlköğretim Okulu'nda görülen domuz gribi, tedirginliği artırdı. Uzmanların, hastalığın ciddi risk teşkil etmediği yönündeki değerlendirmelerine karşın Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın "Aşı yapılmazsa 5300 kişi, yapılırsa 400 kişi hayatını kaybeder" açıklaması okullar, oteller ve diğer toplu yaşam alanlarını önlem almaya itti. Akdağ'ın açıklamaları, turizmde rezervasyon iptallerine neden olabileceği gerekçesiyle sektörde tepkilere de neden oldu.
Her yıl binlerce kişiyi işletmelerinde ağırlayan konaklama sektörü domuz gribine karşı bilgilendirme toplantıları düzenleme kararı aldı. Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Türkiye genelinde 12 noktada düzenleyeceği, "Domuz gribi bilgilendirme toplantıları"na 20 Ekim'de Bursa'da başlıyor. Profesyonel hijyen ürünleri uzmanı JohnsonDiversey işbirliğiyle organize edilen toplantılar 12 Kasım'da Ankara'da sona erecek.
TÜROFED'den yapılan açıklamada, otellerin, farklı coğrafyalardan, yaşama kültürleri ve alışkanlıkları farklı insanların bir araya geldikleri mekânlar olmaları nedeniyle domuz gribinin yayılmasını kolaylaştıran bir atmosfer sunduğuna dikkat çekildi.
Turizmci rezervasyon iptallerinden korkuyor
Baracuda Tours Yönetim Kurulu Başkanı Cem Polatoğlu, Akdağ'ın açıklamalarının İtalyan acenteleri tarafından yayımlandığına dikkat çekerek Türkiye aleyhinde adeta bir reklam kampanyası oluşturulduğunu söyledi. Türkiye'ye tatil yapmaya gelecek turistlerin bu açıklamadan sonra iki kere düşüneceğini vurgulayan Polatoğlu, "Rezervasyon iptallerinden korkuyoruz" diye konuştu.
Club İremtur Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Ulubay da Sağlık Bakanı Akdağ'ın açıklamalarını talihsizlik olarak nitelendirerek şunları söyledi: "Domuz gribi dünyanın problemi. Ancak hiçbir ülkenin bakanı çıkıp böyle bir açıklama yapmıyor. Herkes önlem alma yoluna gidiyor. Şimdilik rezervasyon iptali yok ama ilerisi için olabilir. Bakanın konuşmalarını rakip ülkeler koz olarak kullanacaktır."
Suyu akmayan MEB okulları risk altında
Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) bağlı pek çok okulda maddi yetersizlikler nedeniyle hijyen koşulunun sağlanamadığına dikkat çeken Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik, konu hakkında bir an önce önlem alınması gerektiğini söyledi. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki okullar olmak üzere pek çok okulda 60-70 kişilik sınıflarda eğitim verildiğini kaydeden Bozgeyik, "Eğer domuz gribi salgını olursa okullarımız ciddi risk alır. Gribin havayla bulaştığı belirtiliyor. Dört öğrencinin aynı sırada oturduğu okullarda her türlü hastalık görülür. Bunun için MEB'nin hizmetli kadrosunu artırması lazım ve aşının bir an önce uygulanması gerekiyor" uyarısında bulundu.
Uzmanlar 'Paniğe gerek yok' diyor
Uzmanlar ise domuz gribi paniğinin "abartıldığı" kadar tehlikeli olmadığı görüşünde. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, olağan grip vakalarında ölüm oranlarının yüzde 1 olduğunu, domuz gribinde ise bu oranın binde 1'le sınırlı kaldığını söyledi. Hastalığın herhangi bir tedavi gerektirmediğini savunan Küçükusta, "Hastalığa yakalananlar evlerinde istirahat edip ateş geçtikten 24 saat sonra topluma karışabilir. Ayrıca bu virüsün tedavisinde kullanılması düşünülen domuz gribi aşısının da henüz ne derece etkili olduğu, yan etkilerinin olup olmadığı belli değil" dedi.
Domuz gribinin başlayacağı bilgisinin Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yıllar önce açıklandığını vurgulayan İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Haluk Eraksoy ise Türkiye ve dünyada domuz gribinin yayılımı ve hastalıklara karşı alınacak önlemlerin de 2006 yılında kitaplaştırıldığını söyledi. Bakan Akdağ'ın açıklamalarının WHO'nun raporuna dayandığını ifade eden Eraksoy, en büyük riskin virüsün mutasyona uğraması olduğunu ifade etti.
Domuz gribinin insandan insana diğer grip türleri gibi hava yoluyla ve temasla bulaşabileceğine dikkat çeken Toplum Sağlığı Araştırma ve Geliştirme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nazmi Zengin, önlem olarak yüksek riskli ortamlarda maske kullanılabileceğini söyledi.
Halkın yüzde 77'si aşının yolunu gözlüyor
Nielsen araştırma şirketininyaptırdığı bir araştırma, Türkiye'de domuz gribine karşı bir bilinç oluştuğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre Türkiye'de domuz gribinin bilinme oranı yüzde 91. Domuz gribini bilenlerin yüzde 14'ü hastalığın nasıl bulaştığını bilmiyor. Hastalığı bilenlere korunma yolları sorulduğunda ise çoğunluğu (%59) "hijyen/ellerin sabun ya da alkol içerikli kimyasallarla yıkanması" cevabını veriyor. Hastalığı bilenlerin dörtte üçünden fazlası (%77) domuz gribinden korunmak için bir aşı geliştirilirse bu aşıyı yaptırmak isteyeceklerini belirtiyor.
Her yıl binlerce kişiyi işletmelerinde ağırlayan konaklama sektörü domuz gribine karşı bilgilendirme toplantıları düzenleme kararı aldı. Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Türkiye genelinde 12 noktada düzenleyeceği, "Domuz gribi bilgilendirme toplantıları"na 20 Ekim'de Bursa'da başlıyor. Profesyonel hijyen ürünleri uzmanı JohnsonDiversey işbirliğiyle organize edilen toplantılar 12 Kasım'da Ankara'da sona erecek.
TÜROFED'den yapılan açıklamada, otellerin, farklı coğrafyalardan, yaşama kültürleri ve alışkanlıkları farklı insanların bir araya geldikleri mekânlar olmaları nedeniyle domuz gribinin yayılmasını kolaylaştıran bir atmosfer sunduğuna dikkat çekildi.
Turizmci rezervasyon iptallerinden korkuyor
Baracuda Tours Yönetim Kurulu Başkanı Cem Polatoğlu, Akdağ'ın açıklamalarının İtalyan acenteleri tarafından yayımlandığına dikkat çekerek Türkiye aleyhinde adeta bir reklam kampanyası oluşturulduğunu söyledi. Türkiye'ye tatil yapmaya gelecek turistlerin bu açıklamadan sonra iki kere düşüneceğini vurgulayan Polatoğlu, "Rezervasyon iptallerinden korkuyoruz" diye konuştu.
Club İremtur Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Ulubay da Sağlık Bakanı Akdağ'ın açıklamalarını talihsizlik olarak nitelendirerek şunları söyledi: "Domuz gribi dünyanın problemi. Ancak hiçbir ülkenin bakanı çıkıp böyle bir açıklama yapmıyor. Herkes önlem alma yoluna gidiyor. Şimdilik rezervasyon iptali yok ama ilerisi için olabilir. Bakanın konuşmalarını rakip ülkeler koz olarak kullanacaktır."
Suyu akmayan MEB okulları risk altında
Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) bağlı pek çok okulda maddi yetersizlikler nedeniyle hijyen koşulunun sağlanamadığına dikkat çeken Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik, konu hakkında bir an önce önlem alınması gerektiğini söyledi. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki okullar olmak üzere pek çok okulda 60-70 kişilik sınıflarda eğitim verildiğini kaydeden Bozgeyik, "Eğer domuz gribi salgını olursa okullarımız ciddi risk alır. Gribin havayla bulaştığı belirtiliyor. Dört öğrencinin aynı sırada oturduğu okullarda her türlü hastalık görülür. Bunun için MEB'nin hizmetli kadrosunu artırması lazım ve aşının bir an önce uygulanması gerekiyor" uyarısında bulundu.
Uzmanlar 'Paniğe gerek yok' diyor
Uzmanlar ise domuz gribi paniğinin "abartıldığı" kadar tehlikeli olmadığı görüşünde. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, olağan grip vakalarında ölüm oranlarının yüzde 1 olduğunu, domuz gribinde ise bu oranın binde 1'le sınırlı kaldığını söyledi. Hastalığın herhangi bir tedavi gerektirmediğini savunan Küçükusta, "Hastalığa yakalananlar evlerinde istirahat edip ateş geçtikten 24 saat sonra topluma karışabilir. Ayrıca bu virüsün tedavisinde kullanılması düşünülen domuz gribi aşısının da henüz ne derece etkili olduğu, yan etkilerinin olup olmadığı belli değil" dedi.
Domuz gribinin başlayacağı bilgisinin Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yıllar önce açıklandığını vurgulayan İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Haluk Eraksoy ise Türkiye ve dünyada domuz gribinin yayılımı ve hastalıklara karşı alınacak önlemlerin de 2006 yılında kitaplaştırıldığını söyledi. Bakan Akdağ'ın açıklamalarının WHO'nun raporuna dayandığını ifade eden Eraksoy, en büyük riskin virüsün mutasyona uğraması olduğunu ifade etti.
Domuz gribinin insandan insana diğer grip türleri gibi hava yoluyla ve temasla bulaşabileceğine dikkat çeken Toplum Sağlığı Araştırma ve Geliştirme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nazmi Zengin, önlem olarak yüksek riskli ortamlarda maske kullanılabileceğini söyledi.
Halkın yüzde 77'si aşının yolunu gözlüyor
Nielsen araştırma şirketininyaptırdığı bir araştırma, Türkiye'de domuz gribine karşı bir bilinç oluştuğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre Türkiye'de domuz gribinin bilinme oranı yüzde 91. Domuz gribini bilenlerin yüzde 14'ü hastalığın nasıl bulaştığını bilmiyor. Hastalığı bilenlere korunma yolları sorulduğunda ise çoğunluğu (%59) "hijyen/ellerin sabun ya da alkol içerikli kimyasallarla yıkanması" cevabını veriyor. Hastalığı bilenlerin dörtte üçünden fazlası (%77) domuz gribinden korunmak için bir aşı geliştirilirse bu aşıyı yaptırmak isteyeceklerini belirtiyor.
Turizm geliri geçen yıla göre yüzde 4,6 azaldı
Türkiye'nin turizm geliri bu yılın Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,6 geriledi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2009 yılının Üçüncü Dönem Turizm İstatistikleri sonuçlarını açıkladı. Çıkış Yapan Ziyaretçiler Anketi sonuçlarına göre, 2009 yılı 3. dönem turizm geliri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,6 oranında azalarak 9 milyar 526 milyon 319 bin 833 dolar oldu. Turizm gelirinin, 7 milyar 40 milyon 705 bin 418 doları yabancı ziyaretçilerden, 2 milyar 485 milyon 614 bin 415 doları ise yurt dışında ikamet eden vatandaşların ziyaretlerinden elde edildi. Ziyaretçiler seyahatlerini kişisel olarak veya paket tur ile gerçekleştirdiler. Turizm gelirinin 7 milyar 652 milyon 89 bin 579 doları kişisel, 1 milyar 874 milyon 230 bin 254 doları ise paket tur harcamalarından oluştu. Temmuz, Ağustos, Eylül aylarından oluşan 3. dönemde, en yüksek turizm geliri 3 milyar 813 milyon 819 bin 77 dolar ile Ağustos ayında gerçekleşti. Temmuz ayında 2 milyar 906 milyon 792 bin 509 dolar, Eylül ayında ise 2 milyar 805 milyon 708 bin 246 dolar gelir elde edildi. Temmuz-Eylül döneminde kişi başı ortalama harcama yabancılarda 608 dolar, vatandaşlarda ise 1168 dolar oldu. Çıkış yapan ziyaretçi sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2,6 arttı. Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında toplam çıkış yapan ziyaretçi sayısı 13 milyon 698 bin 655 kişi olarak belirlendi. Bunun 11 milyon 570 bin 609 kişisini yabancı ziyaretçi, 2 milyon 128 bin 46 kişisi ise yurt dışında ikamet eden vatandaşlardan oluştu. 3. dönemde en fazla ziyaretçi 5 milyon 491 bin 275 kişi ile Ağustos ayında gerçekleşti. Temmuz ayında 4 milyon 218 bin 369, Eylül ayında ise 3 milyon 989 bin 11 kişi Türkiye'yi ziyaret etti.
Türkiye'nin turizm gideri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 38,3 arttı. Giriş Yapan Vatandaş Ziyaretçiler Anketi sonuçlarına göre, 2009 yılı 3. dönem turizm gideri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 38,3 oranında artarak, 1 milyar 97 milyon 92 bin 274 dolar oldu. Bunun 1 milyar 31 milyon 249 doları kişisel, 66 milyon 92 bin 25 doları ise paket tur harcamalardan oluştu.
3. dönemde en yüksek turizm gideri 460 milyon 697 bin 12 dolar ile Temmuz ayında gerçekleşirken, Ağustosta 329 milyon 229 bin 786 dolar, Eylül ayında ise 307 milyon 165 bin 477 dolar turizm gideri gerçekleşti. Temmuz - Eylül döneminde kişi başına ortalama harcama 720 dolar olarak belirlendi. Çıkış Yapan Ziyaretçiler Anketi ile ziyaretçi profili, gezi karakteristikleri ve Türkiye'nin turizm geliri tahmin ediliyor. Anket, yabancı ziyaretçiler ile yurt dışında ikamet eden vatandaş ziyaretçilere uygulanıyor. Giriş Yapan Vatandaş Ziyaretçiler Anketi ile ise yurt içinde ikamet edip başka ülkeleri ziyaret eden vatandaşların profili, gezi karakteristikleri ve Türkiye'nin turizm gideri tahmin ediliyor.
Türkiye'nin turizm gideri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 38,3 arttı. Giriş Yapan Vatandaş Ziyaretçiler Anketi sonuçlarına göre, 2009 yılı 3. dönem turizm gideri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 38,3 oranında artarak, 1 milyar 97 milyon 92 bin 274 dolar oldu. Bunun 1 milyar 31 milyon 249 doları kişisel, 66 milyon 92 bin 25 doları ise paket tur harcamalardan oluştu.
3. dönemde en yüksek turizm gideri 460 milyon 697 bin 12 dolar ile Temmuz ayında gerçekleşirken, Ağustosta 329 milyon 229 bin 786 dolar, Eylül ayında ise 307 milyon 165 bin 477 dolar turizm gideri gerçekleşti. Temmuz - Eylül döneminde kişi başına ortalama harcama 720 dolar olarak belirlendi. Çıkış Yapan Ziyaretçiler Anketi ile ziyaretçi profili, gezi karakteristikleri ve Türkiye'nin turizm geliri tahmin ediliyor. Anket, yabancı ziyaretçiler ile yurt dışında ikamet eden vatandaş ziyaretçilere uygulanıyor. Giriş Yapan Vatandaş Ziyaretçiler Anketi ile ise yurt içinde ikamet edip başka ülkeleri ziyaret eden vatandaşların profili, gezi karakteristikleri ve Türkiye'nin turizm gideri tahmin ediliyor.
Nasıl Bir Lidersiniz?
Uluslararası Danışmanlık şirketi Mind Gym, cesur liderlerin yedi temel özelliğini saptadı. Peki siz nasıl bir lidersiniz? 10 dakikanızı ayırarak kendi ‘liderlik haritanızı’ çıkartın. Giderek etkisini artıran global kriz nedeniyle liderler adeta mercek altına alınmış durumda. Şu anda içinde bulunduğumuz ortamın bir benzeri 1930’lı yıllarda yaşanmıştı. Kimilerine göre bugünün krizi, 1930’larınkinden bile daha derin ve tehlikeli. Bu yüzden de bugünün liderlerinin hiçbiri, bu ölçekte bir krizi yönetmek konusunda tecrübeli değil. Hal böyle olunca da her yaştan, farklı kondisyon seviyelerindeki koşucuların eşit şansa sahip olduğu bir maratonun henüz başında gibiyiz. Her seviyede, yaşta, pozisyonda liderin; yeteneklerini, vizyonunu, yetkinlikleri ‘konuşturma’da eşit şansı var. Bu yüzden de dünyanın gözü, haklı olarak liderlerin üstünde. En ufak aksiliğin faturası da, en önemsiz başarının övgüsü de liderlerin hanesine yazılacağı bir dönemden geçiyoruz. Hem siyasetin hem ekonominin hem iş dünyasının hem de sosyal ve sivil ihtiyaçların liderleri yeniden belirlenecek. Bu yüzden de “kriz yönetimi”, “krizden çıkış” yine mikro ve makro düzeydeki liderlerin performansına bağlı. İngiltere ve Amerika’nın önemli danışmanlık şirketlerinden Mind Gym, zor zamanlardaki performanslara, dönüştürücü liderlik örneklerine ve psikoloji biliminin son dönem araştırmalarına dayanarak cesur liderlerin yedi temel özelliğini saptadı: 1. Orijinallik: İçinde bulunduğunuz durumu kendi bakış açınız ve algılayışınızla doğru ve içten bir biçimde anlatabilmek. 2. Umut: Geleceğe bakarak doğru bir resim çizmek ve içinde barındırdığı olumlu noktaları saptayabilmek.3. Israrcılık: Her türlü engele rağmen başladığınız işi bitirebilmek. 4. Cesaret: İçinizdeki endişe ve korkulara rağmen yapılması gerekeni gerçekleştirme gücü. 5. Canlılık: İlgili, heyecanlı, şevk sahibi bir ruh hali. 6. Merak: Zorlu engellere, orijinal ve yetkin çözümler üretebilmek. 7. Alçak gönüllülük: İnsanın kendi güçlü ve zayıf yönlerini dürüstlükle görebilmesi. Araştırmalar gösteriyor ki bir CEO’nun şöhreti ne kadar yüksekse iş performansı o kadar düşük oluyor.SİZE EN ÇOK UYAN SEÇENEĞİ İŞARETLEYİNSiz de, dünyayı geleceğe taşıyacak makro ve mikro liderlerden biri olarak bu yedi yetkinlik açısından kendinizi değerlendirebilirsiniz. 10 dakikanızı ayırarak cevaplayacağınız sorular, güçlü ve zayıf yönlerinizin farkına varmanızı sağlayacak. Şunla gurur duyarım:A. Kim ve ne olduğumu abartmamaklaB. Projelerimi sonlandırmaklaKarşılaşılan zorluklarda şuna ihtiyaç vardır:C. Birinin yol göstermesineD. Farklı bir perspektifeŞunla tanınırımE. Başarılabileceğini düşündüğüm büyük hedefler koymaklaF. Diğerleri kaybettiğinde serin kanlılığımı korumamlaBenimle çalışanlar şundan keyif alıyor gözüküyorlarG. Çabalarının altını çizmemdenA. Açık sözlülüğümdenGenelde şuna eğilimliyimdirB. Başladığım şeyi bitirmeyeC. Fikrimi söylemeyeBir lider olarakD. BecerikliyimdirE. İleriyi düşünürümŞu özelliğimle tanınırımF. HeyecanımlaG. Diğerlerine projeksiyon vermemleMüzakerelerimin ana özelliği şudurA. GüvenC. CesaretBenB. ÇalışkanımD. YenilikçiyimŞundan sakınırımC. Riskler yüksekken çekingen davranmakE. Hataların üzerinde durmakŞunla tanınırımD. Normlardan sakınmakF. Kalkıp gitmekŞu konuda marifetliyimA. Hedefe doğru yol almakD. Farklı fikir fırtınaları yapmakBaşarılarım çoğunlukla ..... kaynaklanırB. Ne kadar zor olursa olsun doğru yol almaktanE. Pembe düşünmektenŞunla tanınırımC. Problemin sadece adını koyarımF. Kriz anında sakin dururumŞundan sakınırımD. Gelenekçi çizgide düşünmektenG. Başarılarımla övünmektenDiğerleriyle uğraşırken şuna özen gösteririmA. Samimi olmayaE. Cesaret verici olmayaBenB. KararlıyımF. DinamiğimBirlikte çalıştığım insanlar benden şunu beklerC. Sonuçları değecekse büyük riskler almamıG. Grup işinde payıma düşeni almamıNadirenA. KurnazımF. Yorgun hissederimŞuna eğilimliyimdirB. İhtiyacım olduğunda dayanma gücümü toparlamayaG. Herkesin katkısını hatırlamayaİş yaklaşımımı en iyi şu tanımlar:E. İnatçıG. KapsayıcıSonuçlar:En çok ve en az hangi harfleri işaretlediğinize bakın. ‘En çok’ olan güçlü yönünüze, ‘en az’ olan zayıf tarafınıza işaret eder:A – GÜVENİLİRLİKB – ISRARCILIKC - CESARETD - MERAKE - UMUTF – YAŞAM GÜCÜG - ALÇAKGÖNÜLLÜLÜKSonuçlar:Bir lider olarak yüksek skor sizin için ne ifade ediyor?- Eğer en büyük gücünüz GÜVENİLİRLİKSE gerçeklerden çekinecek bir kişi değilsiniz. Gerçekten inandığınız, düşündüğünüz ve hissettiğiniz şeyi, bunun doğru karşılanmayacağını bilseniz dahi ifade etme cesaretiniz var. Sonuç olarak diğerleri sizi sorumluluk sahibi, davranışlarını inandığı gibi düzenleyen bir lider olarak görür. Çünkü siz, ne söylerseniz onu yaparsınız. Diğerleri de bu yüzden değerlerinizin samimiyetine inanır ve sizi, ‘yolundan gitmeye değer’ bir lider olarak kabul eder.- Eğer ISRAR en büyük gücünüzse başladığınız şeyi bitirirsiniz. Zor projelerin altına elinizi koyacak ve onları sonuçlandıracak gücünüz vardır. İnsanlar, ne söylüyorsanız onu hatta bazen daha da fazlasını yapacağınıza inanırlar. Ama asla daha azını yapacağınızı aklılarına getirmezler. Zorluklar, güçlükler ya da cesaret kırıcı şeylerle karşılaştığınız da asla sendelemezsiniz. Diğerleri de sizin gücünüzden cesaret alır. Çünkü ısrarcı tutumunuz sizi başarıya götürecektir. Lideri olduğunuz kişiler de sizinle çalışmanın sonuçlarına güvenecekler ve size sıkı sıkıya bağlı olacaklardır.- Eğer CESARET en büyük gücünüzse, meydan okumaktan, riskten ve zorluklardan asla kaçmazsınız. Tehlikeli durumlardan sizi uzak tutan bir içgüdünüz vardır ve bu sayede doğru adımları daha iyi tespit edebilirsiniz. İnsanlar özellikle riskin yüksek olduğu durumlarda lider olarak cesaretinize güvenirler. Eğer tehlikeyi göze almazsanız hiçbir şey kazanamazsınız. Bu, korku rüzgarında “tedbiri elden bırakmak” demek değildir. Öncelikle tehlikeleri ve bunlarla başa çıkabileceğinizi görür sonra da korkulara rağmen harekete geçecek güveni kendinizde hissedersiniz. - Eğer MERAK en büyük gücünüzse roman yazmakta, şaşırtıcı ve sıra dışı fikirler üretmekte başarılısınız demektir. Yeni fırsatlar yaratmak ya da zor problemlerle baş başa kalmak gibi durumlarda, insanlar sizin düşünce gücünüze itibar eder. Belirsizliklerin olduğu yerde pek çok şeye açıksınızdır. Takımınızdakilere geniş bir alan yaratırsınız farklı yaklaşımlara, bakış açılarına ve metotlara izin verirsiniz. Tecrübe ve bilgiye olan arzunuz size hep yeni olanın peşinden gitme gücü verecektir. Bir lider olarak “imkansız” diye bir şeyin olmadığı, heyecanlı ve dinamik bir ortam yaratırsınız.- Eğer UMUT en büyük gücünüzse, geleceğe olumlu bakarsınız ve arzuladıklarınızın gerçekleşmesinde yapıcı bir tutum sergilersiniz. Hedeflerinizi gerçekleştirmek için çalıştığınız ortam neşelidir çünkü nihayetinde başarılı olacağınızı bilirsiniz. Bazı zamanlarda yolunuzu şaşırsanız bile bir sonraki fırsata odaklanır ve daha iyisini planlamaya çalışırsınız. Bir lider olarak diğerleri cesaretinizi fark edecektir. Gerçekleştirebileceğinize inandığınız hedefler koyduğunuz için takımınızı da zafere ulaşmak üzere kurarsınız. Ulaştığınız her bir hedef, geleceğe daha çok güvenmenizi sağlayacaktır. - Eğer YAŞAM GÜCÜ en büyük gücünüzse çok iyi bir enerjiniz vardır ve nadiren temponuz düşer. Bu durumda sizi gerçekten kimse rahatsız edemez ve kendinizi bir koşuşturmacada hissetmezsiniz. Ne yapılması gerekiyorsa yapmaya hazırsınızdır. Elinizdeki işe sadık kalır ve bütün dikkatinizi ona yoğunlaştırırsınız. Bir lider olarak insanlar sizi sabırlı, dikkatli, üretken ve hoş bulurlar. Başkalarıyla iletişim kurarken insanlar konuşmaya tamamıyla kendinizi verdiğinizden emin olurlar. Düşünceleriniz ya da kaygılarınızı dile getirirken dikkatiniz dağılmaz. Enerjiniz bulaşıcıdır. İnsanlar etrafınızda bulunmaktan keyif alırlar.- Eğer en büyük gücünüz ALÇAKGÖNLLÜLÜĞÜNÜZSE kendisine odaklanmış bir kişi değilsiniz. Ne başarılarınızı ne de zayıflığınızı büyütürsünüz. Yeteneklerinizi de, başarılarınızı da belli bir perspektifte tutmaya özen gösterirsiniz. Bilgi eksikliği, yetersizlik ve yanlışlarınızla yüzleşmekten kaçmazsınız. Yeni fikirlere, karşıt düşüncelere ve nasihate açık bir kişi olarak takımınızdan maksimum verim alırsınız. Sizinle çalışanlar doğruya ulaşma yolunda, ortak çalışmanın önemini hissedecekler ve katkılarının değer gördüğünü bileceklerdir.En düşük skorlarınızBir lider olarak düşük skor sizin için ne ifade ediyor?- Eğer GÜVENİLİRLİK düşükse, bazı zor gerçekleri anlatmakta problem yaşayabilirsiniz. Gerçekten doğru olduğuna inandığınız, güvendiğiniz ve doğru olduğunu hissettiğiniz şeyleri ifade etmede yeteri kadar özgür hissedemezsiniz. Sonuç olarak gerçekten doğru olduğuna inandığınız davranışları yansıtacak mesajlar veremeyebilirsiniz. İlacı içmek için bir şeker kaşığı yeterliyken, eğer sonuç mesajınızla uyumlu değilse ağızda acı bir tat bırakabilir. - Eğer ISRARINIZ düşükse, bir işe başlamakta sıkıntı yaşarsınız. Kendinizi hep başka şeylerle uğraşırken ya da başka ilginç şeylerin peşinden koşarken bulursunuz. Engeller ve zorluklarla karşılaştığınızda rüzgar bazen sizden tarafa esmez. Bu her zaman kötü bir şey değildir. Israrcı olmak bazen zaman, çaba ve kaynak kaybına da sebep olabilir. Ancak birkaç büyük projede ciddi bir yol kat edebilirsiniz. Bazı şeyleri görerek başarı ihtimalinizi yükseltirsiniz. - Eğer CESARETiniz düşükse, tehlikeli ve riskli durumlarda muhafazakar bir tutum sergilersiniz. Tehlikeden kaçınma içgüdünüz baskındır ve bu bazen diğer eylem planlarını değerlendirme yetinize galip gelir. Korku ve cesaret yolunda dikkati bir tarafa bırakmak çoğunlukla bir işe yaramaz. Ama bazen korkuya rağmen harekete geçmeye değer. Cesaret olmadan hiçbir şey başarılamaz.- Eğer MERAKINIZ düşükse çoğunlukla denenmiş ve test edilmiş metotlara bağlı olursunuz. Bir öncekini tercih ederek aslında bugünle baş ederken geçmişten akıl alma yolunu tercih etmiş olursunuz. Bazen belirsizlikler cesaretinizi kırar ve net durumlarla ilgilenmek kendinizi iyi hissettirir. Bazıları ürettikleri yeni fikirlerin fantastik ortamında gezinirken siz hep ayağınızı yere basarsınız: Bu gerçekçi midir? Bunun maliyeti nedir? Bu ne kadar sürer? Bu çok önemli bir rolken öte yandan da hayal dünyanızı serbest bırakmanın ve girişimci yönlerinizi keşfetmenin faydasını görebilirsiniz.- Eğer UMUDUNUZ düşükse zaman zaman gelecek hakkında kaygılanırsınız. Daha gerçekçi bir bakış yakalamaya çalışırken kendinizi öngörülemeyen problemlerden uzak tutmayı hedefleyebilirsiniz. Daha uzun vadeli net hedefler yaratmak yerine daha esneksiniz ve değişen durumlara adapte olabiliyorsunuz. İnsanlar sizi plan ve projelerdeki muhtemel tuzakları tespit etmede yetkin görüyorlar. Aynı zamanda en iyisini ummak da çok değerlidir. Başarıya inandığınız zaman çabanızı ve ısrarınızı arttırırsınız. - Eğer YAŞAM GÜCÜNÜZ düşükse, boşa yol aldığınızı düşünüp çoğunlukla kendinizi sinirli, endişeli ve gergin hissedersiniz. Talepler yüksek olduğunda geriliminiz artar, kaçınılmaz olarak enerjiniz düşer ve negatif bir moda geçersiniz. Liderlik ettiğiniz takım bazen çok sabırsız olduğunuzu düşünür. Zaman üzerinizde baskı yaratır, daha çok enerjinizi alır ve kendinizi tükenmiş olarak hissedersiniz. Sonuç olarak yaptığınız şeyin bir faydasını görene kadar durmayacağınızı hissedebilirsiniz ki bu stresin panzehiridir. -Eğer ALÇAKGÖNÜLLÜĞÜNÜZ düşükse çoğunlukla spotların altında gibisinizdir. Yetenekleriniz ve başarılarınızla gururlanırsınız ve bazen hatalarınızı, sınırlarınızı ve bilgi eksikliğinizi kabul etmezsiniz. Sonuç olarak bazen yapacaklarınızı üstünde sözler verirsiniz. Bir lider olarak dümeni sıkı sıkı tutarsınız. Bazıları tavsiyeye, yeni fikirlere ve karşıt düşüncelere dirençli olduğunuzu düşünebilir. Bu genişliğinizin gölgesi de büyük olur. Hatta liderlik ettikleriniz katkılarının yeteri kadar değer görmediğini düşünebilirler.
What goes in to a product strategy besides goals, objectives, and tactics?
How do product goals, objectives, and tactics relate to the product strategy?
Are your goals/objectives and tactics essentially the product strategy? If you’ve defined what you want to achieve (goals), the way that they can be measured (objectives), and then the plans for how to get there (tactics), isn’t this essentially your product strategy?
Answer from Janey Wong of brainmates: A product strategy does include goals, objectives, and tactics; however, what differentiates it from other strategic documents is the purpose and supporting content that explains — and perhaps even justifies — how the strategy will meet its goals. The product strategy will ultimately be the document that guides the Product Manager’s decisions through Product Management activities over a specific time period.
The product strategy’s overall purpose is to help your company achieve corporate goals and therefore should be aligned to the corporate strategy. The corporate strategy should direct the goals for the product strategy.
As the document is strategic, it should also include how the product strategy will be competitive. An assessment of the market should be conducted before you write your tactical plan and can consist of one or more of these elements:
Competitor analysis
Product comparisons
Market and industry trends
Customer insight
Structure of current product/brand offerings
The information from this research will help you build a SWOT analysis, identifying areas where you might want to focus your product strategy to help you gain an advantage over your competitors’ products. If the strategy is for a completely new product, it’s often better to conduct your research and analysis using Porter’s Five Forces.
Sometimes, I do my research before I define my product objectives or at this point I go back to my objectives and refine or add to them. I also do a quick check to make sure the focus of my strategy is still in line with my goals.
A good reference tool to help you think through your product strateg(ies) is Ansoff’s Growth Share Matrix:
Current Products
New Products
Current Markets
Market Penetration Strategy
Product Development Strategy
New Markets
Market Development Strategy
Diversification Strategy
You can now start to draft your tactics and from this you should also start to think through what resources you will need to implement the strategy. The last section should be dedicated to how you would evaluate progression and the attainment of your goals and objectives throughout implementation. It can also include key milestones.
As a final note, remember that all strategies are living documents. They guide decisions but may also need to respond and change with the market so regular research is required to ensure your strategy maintains relevant.
Have a product management question of your own? Ask your question now and get a response from an experienced product manager.
-->
4 other answers so far ↓
PuristProductManagement // Jun 22, 2009 at 4:09 am
Agree. I also think that the most important aspect of a product strategy is understanding how the product will be positioned within the market – i.e. a positioning document. For me, creating a product strategy is very much a collaborative process between; Sales, Marketing, business development and technology with product management pulling the strings.The reason for this is 2 fold:1 – to be able to get access to all the relevant information as required.2 – to be gain buy in to the strategy from all the key departments.
Raj // Jun 23, 2009 at 1:16 am
Great points by both Janey and PuristPM.
Another angle I’d like to add is this. Product goals, objectives and tactics should follow from product strategy.
In this sense, product strategy comes first. Then you derive goals, objectives and tactics.
As Janey says product strategy should be in sync with and flow from corporate strategy.
Hope this makes sense and is helpful.
- RajAccompa – Affordable Requirements Tool for Product Managers
I agree with Purist that defining the strategy is a collaborative effort (more for validation and alignment), however make no mistake that product management owns the strategy and therefore has final say. Assuming you have the facts to justify your say.
And although I agree with what Janey says, this smells a little like competitive strategy. The competitive strategy is only one aspect of your product strategy and you have to be mindful of the red ocean.
The piece to remember, your strategy is the “how” of a complete story that also tells “who”, “what”, “why” and how it is aligned.
It is hard work, will change weekly (maybe, but be aware it might be) and as product managers this is the majority of your job so apply the time necessary.
Answer from Janey Wong of brainmates: A product strategy does include goals, objectives, and tactics; however, what differentiates it from other strategic documents is the purpose and supporting content that explains — and perhaps even justifies — how the strategy will meet its goals. The product strategy will ultimately be the document that guides the Product Manager’s decisions through Product Management activities over a specific time period.
The product strategy’s overall purpose is to help your company achieve corporate goals and therefore should be aligned to the corporate strategy. The corporate strategy should direct the goals for the product strategy.
As the document is strategic, it should also include how the product strategy will be competitive. An assessment of the market should be conducted before you write your tactical plan and can consist of one or more of these elements:
Competitor analysis
Product comparisons
Market and industry trends
Customer insight
Structure of current product/brand offerings
The information from this research will help you build a SWOT analysis, identifying areas where you might want to focus your product strategy to help you gain an advantage over your competitors’ products. If the strategy is for a completely new product, it’s often better to conduct your research and analysis using Porter’s Five Forces.
Sometimes, I do my research before I define my product objectives or at this point I go back to my objectives and refine or add to them. I also do a quick check to make sure the focus of my strategy is still in line with my goals.
A good reference tool to help you think through your product strateg(ies) is Ansoff’s Growth Share Matrix:
Current Products
New Products
Current Markets
Market Penetration Strategy
Product Development Strategy
New Markets
Market Development Strategy
Diversification Strategy
You can now start to draft your tactics and from this you should also start to think through what resources you will need to implement the strategy. The last section should be dedicated to how you would evaluate progression and the attainment of your goals and objectives throughout implementation. It can also include key milestones.
As a final note, remember that all strategies are living documents. They guide decisions but may also need to respond and change with the market so regular research is required to ensure your strategy maintains relevant.
Have a product management question of your own? Ask your question now and get a response from an experienced product manager.
-->
4 other answers so far ↓
PuristProductManagement // Jun 22, 2009 at 4:09 am
Agree. I also think that the most important aspect of a product strategy is understanding how the product will be positioned within the market – i.e. a positioning document. For me, creating a product strategy is very much a collaborative process between; Sales, Marketing, business development and technology with product management pulling the strings.The reason for this is 2 fold:1 – to be able to get access to all the relevant information as required.2 – to be gain buy in to the strategy from all the key departments.
Raj // Jun 23, 2009 at 1:16 am
Great points by both Janey and PuristPM.
Another angle I’d like to add is this. Product goals, objectives and tactics should follow from product strategy.
In this sense, product strategy comes first. Then you derive goals, objectives and tactics.
As Janey says product strategy should be in sync with and flow from corporate strategy.
Hope this makes sense and is helpful.
- RajAccompa – Affordable Requirements Tool for Product Managers
I agree with Purist that defining the strategy is a collaborative effort (more for validation and alignment), however make no mistake that product management owns the strategy and therefore has final say. Assuming you have the facts to justify your say.
And although I agree with what Janey says, this smells a little like competitive strategy. The competitive strategy is only one aspect of your product strategy and you have to be mindful of the red ocean.
The piece to remember, your strategy is the “how” of a complete story that also tells “who”, “what”, “why” and how it is aligned.
It is hard work, will change weekly (maybe, but be aware it might be) and as product managers this is the majority of your job so apply the time necessary.
This week's discussing subject is how to become a CEO
'I became a successful CEO at 30'
How many of us can think of retiring at 30? And actually achieve it?
If you are Anil Rego, CEO of Right Horizons, an investment advisory and wealth management firm in Bangalore, now Bengalooru, then it is eminently possible.
"I'd always wanted to be an entrepreneur," says Anil, whose company with over 50 employees now manages Rs 75 crore for his clients, over the phone. Right from the time he joined Wipro [Get Quote], first as business planning manager and then in the merger & acquisition team, Anil was sure that one day he would build up his own organisation some day.
And that day came five years earlier than what he had targeted for. Being the smart entrepreneur he is Anil knew that starting his own business without keeping aside funds for his family would be a risky proposition. He was able to do that when he turned 30.
"My plan was to retire from corporate life and start on my own by 35 years, even before I joined Wipro. I had set myself a target of hitting a certain capital required for the family's monthly expenses, which I hit earlier and hence 'retired' and started 'Right Horizons' at 30 years," says Anil.
Anil considers the legendary investor Warren Buffet and Wipro Chairman Azim Premji as his inspiration. He admires Infosys founder N R Narayanmurthy for his ability to build a successful business. The Right Horizons CEO spoke to rediff.com's Prasanna D Zore about his passion for investments, the challenges he faced while starting Right Horizons, and the qualities that are needed for a person to build a successful business. And, of course, how he retired at age 30!
Give us a brief sketch of your career in the industry and the company you worked with before you founded your own company.
My first job with Wipro happened to be my last job as well. I had a reasonably long tenure at Wipro -- of around 7 years. After my stint in business planning, I was part of the initial merger and acquisition team of Wipro. During that spell, I realised that we are so busy with our work that we tend to neglect our own financial management. That's where the thought of Right Horizons was born.
I am from Mangalore, though I was born and brought up in Bangalore. I did my pre-university and degree at St Joseph's Arts and Science College there.
Subsequently, I did my CFA/MBA from ICFAI Business School, Bangalore. My first job was in Wipro Infotech (now it is Wipro Technologies), as a business-planning manager.
Did you always have a passion for investments? When did you start investing?
Investments were always my passion. In fact, I started investing when I was studying in pre-university. I took money from my mother and started, after which, I never looked behind. When I took up my career, the only course I applied for was the CFA/MBA. However busy and hectic the schedule was at office, I used to keenly watch and invest in the market, with most of my research being done late in the night.
How did you succeed in retiring at 30? When did you decide to establish Right Horizons? Was it a struggle -- what disappointments did you have to cope with?
My plan was to retire from corporate life and start on my own by 35 years, even before I joined Wipro.
I had set myself a target of hitting a certain capital required for the family's monthly expenses, which I hit earlier and hence 'retired' and started Right Horizons at 30. This was possible because of planned and regular investments, right from the start. In fact, I had to plan for it in innovative ways, since there was no pension plan starting at 35!
I felt that there was a need for a one-stop-shop for all my financial needs. I spent too much time working with multiple players. I also found there was no one taking care of investors across financial planning, taxation, multiple investment avenues, tracking and providing regular and online reporting.
Most of the advisors did not have a financial background, which I felt was important even in insurance, which has evolved into market-linked instruments. I have tried to build those features and benefits, which I was looking for as an individual investor, intp Right Horizons.
I also believe that Indian equities should provide phenomenal returns and I saw this trend early and took advantage of the opportunity. Since I started at the right time, the journey has been fairly smooth. The biggest challenge we had in initial years was to attract good, quality talent, which is a prerequisite to success in any business.
When faced with a new challenge, how do you set about taking it on?
I have always set my goals first and then planned how to get there. We have taken up very challenging goals and have achieve them in reasonable time. The most common reason for failure, in my view, is the low priority given to 'tracking' one's progress. When we normally set out, we also need to outline parameters that we will track.
What qualities set apart success stories like yours from the average?
The factors that have helped us achieve what we have are:
~ Always dream and work towards converting your dreams into reality.
~ Formulate a plan to achieve your dreams, and more importantly, track it.
~ Do what is right for the customer -- for example we have always believed in doing what is right for the customer even if it has a revenue impact on us. My view is that in the long term, this is what will create value for us, as the customer sees the difference and remains with us for life.
~ Have passion and focus in what you do -- when you know what you are doing, and you enjoy what you are doing, this comes automatically.
~ Hard work -- I am always on the job.
~ Work as a team: Alone, one can only do so much.
What kind of criticism have you faced in the course of your career, and how have you learned to deal with it?
There were a lot of skeptical people, who felt I was making a big mistake by moving out of a great company, with a fantastic salary and growth prospects. Also, the investment field was full of individual advisors, and many vendors wanted to meet up with me initially out of sheer inquisitiveness. In our business, competition comes at various levels -- from unstructured individual agents and advisors, from large banks and financial institutions, and at the high end from multinational banks. I remained focused towards building an organisation in a highly competitive environment, and that seems to have paid-off.
Did you have a mentor, and if so, how did he/ she inspire you to steer your career in the right direction?
There are a lot of people and companies that have inspired me. As I would think for most investment professionals -- Warren Buffet, Chairman, Berkshire Hathaway -- has been inspiring. Mr Azim Premji [Images], chairman of Wipro, has also been a source of inspiration in terms of importance given to time, attention to detail, emphasis on process and quality, and his drive for cutting unnecessary costs.
I have admired companies like Infosys [Get Quote] for their strategic thinking and determining the course of the company a lot in advance, through great planning. Also, Mr Narayana Murthy for building an organisation that is not dependant on any one individual and the wealth building across all stakeholders.
How has your career impacted your personal life? Do you feel like you've had to sacrifice a few personal pleasures in favour of your job?
Despite hectic work hours, I do spend quality time with my family. I come home a little early and spend time with them in the evenings and then start my 'second shift' work from 9 pm to about midnight.
Having come such a long way in your career in such a short span of time, what do you think remains to be achieved? Which dreams are yet to be realised career-wise?
At this time, I want to only focus on Right Horizons. In the future, I would like to set up a seed capital fund to help other entrepreneurs achieve their goals and work on social causes. Currently, we provide senior citizens free, tax filing, etc. I would also like to work toward helping with the education of poor children.
What tips do you have for today's youngsters looking at wealth management as a good career opportunity?
It is great career path to take because the amount of learning it provides. Since it is across multiple areas like taxation, financial planning, etc and works across multiple products like insurance, mutual funds, equity, etc, anyone who has built up a good knowledge across these verticals, is difficult to replace. This provides great career growth, both monetary and non-monetary.
What makes Right Horizons a great place to work?
Creating a common vision with the employee: Employees are part of decision making, sharing of company plans and strategies with employees.
Providing an environment of learning and providing challenging roles: High learning through continuous and in-depth training provided by top management on a regular basis, providing opportunity for leadership.
Compensation, reward and recognition programs -- both monetary and non-monetary: Competitive compensation, periodic recognition of outstanding performers, team parties/offsite team building get-togethers, and wealth-creation program.
Creating a family environment: Not much hierarchy, informal interactions, assisting team on personal issues
Can you tell me more about Right Horizons?
Right Horizons is an end-to-end investment advisory and wealth management firm that focuses on providing a solution that is specific to customers' needs. It works towards understanding financial goals of customers and helping them to attain those goals.
Our effort is to free the customer from her/his financial matters, and to help them achieve their dreams. We follow a de-risked financial model and though we use higher risk avenues, we do so on a lower risk basis.
We have a unique corporate help desk model where we do educative presentations on taxes and investments, set up support helplines by mail and phone, set up daily helpdesks on campus for employees, manage a section of their intranets -- we have experience in doing this for a corporate with over 50,000 employees across multiple locations.
www.rediff.com
Çalışan bağlılığı ve çalışan bağlılığının sağlanması.
Çalışan bağlılığı ve çalışan bağlılığının sağlanması
George Washington Üniversitesi, İnsan Kaynakları Yönetimi Derneği (Society for Human Resources Mangement), Uluslararası Gelişim (Development Dimensions International) ve Uluslararası Personel Kararları (Personnel Decisions International); yaptıkları dört farklı araştırmada aynı sonuca ulaşmışlar.
Sonuçlara göre; elemanların işte kalmaları için, işlerinin onlara anlamlı ve ilginç gelmesi, aynı zamanda da yöneticilerinin onları anlaması, onların ihtiyaçlarına karşılık verebilmek için gerekli eğitimi almış olması gerekiyor. Araştırmaların her biri farklı bilgiler elde etmek için tasarlanmış olduğu halde, her birinin vardığı ortak sonuç, 'eğer yaptıkları iş çalışanlara bir şey ifade etmiyorsa, onları işte tutmanın yolu yoktur'. Bir insanın işte kalması işin gerekli olan ilk faktör işinin anlamlı olması, daha doğrusu çalışan kişi için işinin bir anlamı olması. Diğer başlıca faktörler ise; geri bildirim, eğitim ve iyi yönetim. Para önemli bir faktör olsa bile, işte kalmak için tek başına yeterli bir sebep değil.Eğer bu koşullar sağlanamıyorsa, firmadaki eleman devri çok yükselebiliyor. Yüksek eleman devrinin başlıca sebepleri, işe alımda ve yerleştirmede yapılan hatalar, işin ya da firmanın yapısı (yönetimdeki aksaklıklar) ve çalışanın karakteri ile ilgili. Eleman devrini düşürmek için maaşları arttırmak büyük firmalar için bir çözüm yolu gibi görünse de, bu çözüm orta ve küçük ölçekli firmalar için zaten geçerli değildir. Alternatif çözüm yolları aranmalıdır, birincil motivasyonlar bulunmalıdır. Bunlardan bir tanesi iş ortamını iyileştirmek veya değiştirmektir. Özellikle bilişim sektöründe eleman devri çok yüksek olduğu için iş ortamında yapılacak olumlu değişiklikler çok önemlidir. IT departmanlarının önemli özelliklerinden bir tanesi de takım çalışmasının önemidir. Takımın berberliğini sağlamak için bilgi paylaşımı, görev sorumluluğu bilinci ve grup üyelerinin kendilerini gruba dahil hissetmeleri çok önemlidir. Takım ruhunun sağlanması büyük ölçüde liderin elindedir. IT sektöründe önemli bir diğer faktör de eğitimdir. IT çalışanları için, şirket içi veya dışı eğitim, hızla ve sürekli değişen sektörü takip etmeleri ve kendilerini geliştirmeleri açısından motive edici bir faktördür.
IT çalışanları, çok uzun saatler, katı teslim tarihlerine bağlı olarak, kullanıcıların ve yöneticilerin baskısı altında çalışırken, bir yandan da hızla değişen teknolojik gelişmelere ayak uydurmaya çalıştıkları için diğer sektörlere göre eleman devri çok daha yüksek olmaktadır.
Bu sebeple yönetici ve liderlik becerileri, bilişim sektöründe çok daha önemli vasıflar haline geliyor, yöneticilere çok daha fazla iş düşüyor.Diğer yandan, eleman devri her iş yerinde olan, kaçınılmaz ve kimi zaman sanıldığı kadar da korkutucu olmayan bir olgudur. Ama iş yerindeki bu eleman devri, çalışanların yönetimi kontrol altında tutulabildiği sürece, yeni fikirler ve yeni enerji doğru yönetilebildiği ve kullanılabildiği sürece pozitif bir sürece dönüştürülebilir. Kontrol edilemeyen eleman devri; bilgi ve zaman kaybına, firmanın bilinirliğine, pazardaki kar payına kadar bir çok yönden zararlı olabilir, diğer yandan iyi kontrol edilebilen bir eleman devri firmadaki taze bilgi akışını ve yaratıcılığı tetikler.Yapılan bazı araştırmalarda, eleman bağlılığı ve sadakatinin firma açısından her zaman çok faydalı olmadığını ortaya çıkmış. Özellikle yeni gelişen iş kollarında ve yaratıcılık gerektiren pozisyonlarda çok düşük eleman devrinin şirkete zararları olduğunu sonucu bulunmuş. Eleman devrinin azlığı, şirketin performansının düşmesine ve değişen pazar koşullarına ayak uyduramamasına yol açıyor. Bir insanın aynı şirkette, aynı pozisyonda çok uzun yıllar çalışması; yaratıcılığını ve yenilikçi tarafını öldürüyor, işler belli bir rutine bağlandığı zaman, yeni fikirlerden, deneylerden ve yeni trendlerden yoksun kalıyor, aynı pozisyonda senelerdir çalışan bir kişi artık hiç sorgulamadan veya kendini geliştirmeden, standart bir şekilde aynı işi yapıyor. Tabii ki bu bütün işler için geçerli olacak diye bir koşul yok. Örneğin satış sektörü; sektör deneyimi, geniş bir çevre, güvenilirlik ve iyi bağlantılar gerektirdiği için başarılı olmak için uzun süre aynı şirkette ve aynı pozisyonda kalmanın faydalı olduğu belirtiliyor.Eleman devrinin bir de göz ardı edilemeyecek olan finansal tarafı var; eleman değişiminin maliyeti ve karşılığında neler kazanıp, kaybedildiğinin hesaplanması ve buna uygun politikalar geliştirilmelidir.
George Washington Üniversitesi, İnsan Kaynakları Yönetimi Derneği (Society for Human Resources Mangement), Uluslararası Gelişim (Development Dimensions International) ve Uluslararası Personel Kararları (Personnel Decisions International); yaptıkları dört farklı araştırmada aynı sonuca ulaşmışlar.
Sonuçlara göre; elemanların işte kalmaları için, işlerinin onlara anlamlı ve ilginç gelmesi, aynı zamanda da yöneticilerinin onları anlaması, onların ihtiyaçlarına karşılık verebilmek için gerekli eğitimi almış olması gerekiyor. Araştırmaların her biri farklı bilgiler elde etmek için tasarlanmış olduğu halde, her birinin vardığı ortak sonuç, 'eğer yaptıkları iş çalışanlara bir şey ifade etmiyorsa, onları işte tutmanın yolu yoktur'. Bir insanın işte kalması işin gerekli olan ilk faktör işinin anlamlı olması, daha doğrusu çalışan kişi için işinin bir anlamı olması. Diğer başlıca faktörler ise; geri bildirim, eğitim ve iyi yönetim. Para önemli bir faktör olsa bile, işte kalmak için tek başına yeterli bir sebep değil.Eğer bu koşullar sağlanamıyorsa, firmadaki eleman devri çok yükselebiliyor. Yüksek eleman devrinin başlıca sebepleri, işe alımda ve yerleştirmede yapılan hatalar, işin ya da firmanın yapısı (yönetimdeki aksaklıklar) ve çalışanın karakteri ile ilgili. Eleman devrini düşürmek için maaşları arttırmak büyük firmalar için bir çözüm yolu gibi görünse de, bu çözüm orta ve küçük ölçekli firmalar için zaten geçerli değildir. Alternatif çözüm yolları aranmalıdır, birincil motivasyonlar bulunmalıdır. Bunlardan bir tanesi iş ortamını iyileştirmek veya değiştirmektir. Özellikle bilişim sektöründe eleman devri çok yüksek olduğu için iş ortamında yapılacak olumlu değişiklikler çok önemlidir. IT departmanlarının önemli özelliklerinden bir tanesi de takım çalışmasının önemidir. Takımın berberliğini sağlamak için bilgi paylaşımı, görev sorumluluğu bilinci ve grup üyelerinin kendilerini gruba dahil hissetmeleri çok önemlidir. Takım ruhunun sağlanması büyük ölçüde liderin elindedir. IT sektöründe önemli bir diğer faktör de eğitimdir. IT çalışanları için, şirket içi veya dışı eğitim, hızla ve sürekli değişen sektörü takip etmeleri ve kendilerini geliştirmeleri açısından motive edici bir faktördür.
IT çalışanları, çok uzun saatler, katı teslim tarihlerine bağlı olarak, kullanıcıların ve yöneticilerin baskısı altında çalışırken, bir yandan da hızla değişen teknolojik gelişmelere ayak uydurmaya çalıştıkları için diğer sektörlere göre eleman devri çok daha yüksek olmaktadır.
Bu sebeple yönetici ve liderlik becerileri, bilişim sektöründe çok daha önemli vasıflar haline geliyor, yöneticilere çok daha fazla iş düşüyor.Diğer yandan, eleman devri her iş yerinde olan, kaçınılmaz ve kimi zaman sanıldığı kadar da korkutucu olmayan bir olgudur. Ama iş yerindeki bu eleman devri, çalışanların yönetimi kontrol altında tutulabildiği sürece, yeni fikirler ve yeni enerji doğru yönetilebildiği ve kullanılabildiği sürece pozitif bir sürece dönüştürülebilir. Kontrol edilemeyen eleman devri; bilgi ve zaman kaybına, firmanın bilinirliğine, pazardaki kar payına kadar bir çok yönden zararlı olabilir, diğer yandan iyi kontrol edilebilen bir eleman devri firmadaki taze bilgi akışını ve yaratıcılığı tetikler.Yapılan bazı araştırmalarda, eleman bağlılığı ve sadakatinin firma açısından her zaman çok faydalı olmadığını ortaya çıkmış. Özellikle yeni gelişen iş kollarında ve yaratıcılık gerektiren pozisyonlarda çok düşük eleman devrinin şirkete zararları olduğunu sonucu bulunmuş. Eleman devrinin azlığı, şirketin performansının düşmesine ve değişen pazar koşullarına ayak uyduramamasına yol açıyor. Bir insanın aynı şirkette, aynı pozisyonda çok uzun yıllar çalışması; yaratıcılığını ve yenilikçi tarafını öldürüyor, işler belli bir rutine bağlandığı zaman, yeni fikirlerden, deneylerden ve yeni trendlerden yoksun kalıyor, aynı pozisyonda senelerdir çalışan bir kişi artık hiç sorgulamadan veya kendini geliştirmeden, standart bir şekilde aynı işi yapıyor. Tabii ki bu bütün işler için geçerli olacak diye bir koşul yok. Örneğin satış sektörü; sektör deneyimi, geniş bir çevre, güvenilirlik ve iyi bağlantılar gerektirdiği için başarılı olmak için uzun süre aynı şirkette ve aynı pozisyonda kalmanın faydalı olduğu belirtiliyor.Eleman devrinin bir de göz ardı edilemeyecek olan finansal tarafı var; eleman değişiminin maliyeti ve karşılığında neler kazanıp, kaybedildiğinin hesaplanması ve buna uygun politikalar geliştirilmelidir.
Yöneticinizle iyi iletişim kurmanın yolları
Yöneticiniz, arkadaşlarınızdan farklı olarak sizin seçebileceğiniz bir kişi değildir ve genelllikle rapor vereceğiniz bu kişiye, ondan hoşlansanız da hoşlanmasanız da uymanız gerekmektedir. İyi bir yönetici- çalışan dialoğu sizin için bir avantaj olmakla beraber hem iş yerindeki rahatlığınız için hem de işinizde ilerleyebilmeniz için faydalı olacaktır.
Bunun tam tersine yöneticinizle kurduğunuz kötü ilişkiler, iş yerinizde son derece huzursuz olmanıza, çalışma ortamınızın gergin olmasına ve kariyerinizde doğabilecek yükselme fırsatlarına ulaşmanıza engel olacaktır. Yönetici gücünü iki noktadan alır. Birincisi pozisyonu nedeniyle sahip olduğu yetki, güç ve otoriteden; diğeri ise bireysel kişilik özellikleri ve organizasyon içindeki diğer kişilerle etkileşiminden. Bu iki nokta nedeniyle yöneticinize saygı duyarsınız.Peki bir yöneticiyle iyi iletişim nasıl kurulur? Bu bir süreç gerektirir. Bu süreç bazı kişiler için kendiliğinden gelişirken, bazıları için zaman alır ve sabır gerektirir. Bu farklılığın kaynağı ise çoğunlukla kişinin, karakter özellikleriyle ilgilidir.İlk olarak bilinmesi ve uygulanması gereken kural, işinizi iyi yapmanızdır. İşinizi ciddiye almaz ve sorumluluklarınızı yerine getirmezseniz yöneticinizle anlaşmanız zaten mümkün olmayacaktır. Yöneticinize güven verin ve her zaman dikkatli ve çalışkan olun.Önemli bir diğer nokta da iş yerinizde hem iş arkadaşlarınıza hem de yöneticinize karşı kavgacı bir üslubunuz olmamasıdır. İşe yaptığınız çok iyi başlangıç, kavgacı, sinirli ve geçimsiz tavrınız nedeniyle sekteye uğrayabilir. Yöneticinizle kurduğunuz iletişim süreci boyunca yöneticiniz asla sizin ona saygı duymadığınızı ya da yapılan işleri ondan daha iyi bildiğinizi düşünmemeli. Yöneticinizin vazgeçemeyeceği çalışan olmaya çalışın. Yetenekli olduğunuz her alanda sizin yardımınıza güvenmesini sağlayın; fakat bunun kendisi için bir tehdite dönüşmemesine dikkat edin. Yöneticinizin çalışma tarzını anlamaya çalışın; çünkü iyi bir iletişim için yöneticinizin çalışma tarzını bilmek her zaman işe yarar. Aşağıdaki soruların cevapları, yöneticinizi, çalışma tarzını ve prensiplerini anlamanızı kolaylaştıracaktır. Yöneticinizin,
hedefleri nelerdir?
sizden beklentileri nelerdir?
kişisel özellikleri nelerdir?
özel olarak önem verdiği konular var mı?
rahatsız olduğu noktalar nelerdir?
Yöneticilerle iyi ilişkiler kurmanın bir diğer yolu da, iş yerinde doğan problemlerle başa çıkmayı bilmektir. Bir krizle karşı karşıya kaldığınızda hemen paniklemeyin ve yöneticinizin fikirleri üzerinde belli bir süre düşünmeden ona karşı çıkmayın. Bunun yerine çözüm sunmaya çalışın ve bu çözümü sağlam bir plan üzerine oturtun. Bu tip bir yaklaşım hem yöneticinizle aranızda oluşabilecek gergin anları önler, hem de büyük problemleri çözmenize yardımcı olur.
Yöneticinizle kuracağınız iyi iletişim hem onun hem de sizin açınızdan olumlu sonuçlar doğuracaktır. Aşağıdaki noktaları gözden geçirin…
Nasıl soru sorulması gerektiğini bilmelisiniz.
İşinizle ilgili her türlü sonuç ve problemi geciktirmeden yöneticinize iletmelisiniz.
Yöneticinize iletilmesi gereken herhangi bir mesaj varsa, mesajı geciktirmeden iletmelisiniz.
İşteki performansını belli aralıkla tartışmalısınız.
Yöneticiniz sizinle konuşurken veya bir iş hakkında bilgi verirken, tüm dikkatinizi ona vermeniz gerekmektedir. Dışardan gelen sesler veya hareketler ilginizi dağıtmamalı. Söylenen sözlere dikkat edin. Eğer size yabancı bir teknik terim veya kelime ile karşılaşırsanız, yöneticinizden açıklamasını rica edin. Dinlemek; mimikleri, sesin tonlamasını, hızlı ya da yavaş oluşunu da takip etmek anlamına gelir. Size iletileni anlayamamışsanız, yöneticinizden tekrar etmesini istemenizde bir sorun yoktur; çünkü bazen size verilen görev çok fazla zaman alıcı veya zor olabilir. Bu tip durumlarda genellikle, konu hakkında yöneticiniz size genel bilgi verecektir. Eğer anlayamadığınız detaylar olursa, yöneticinizden size yol göstermesini isteyebilirsiniz.Size verilen görevde yöneticinizin aktardığı önemli noktaları not almak, ilerde işinize yarayabilir. Fakat bu işi, yöneticiniz konuşurken yapmayın; o konuşmasını bitirdikten sonra aklınızda kalan herşeyi bir deftere aktarın. Dürüst ve uzlaşmacı olun. Hatalarınızı kabul edin ve yardıma ihitiyacınız olduğunda bunu belirtmekten çekinmeyin. Bu şekilde yöneticinizin güvenini de kazanabilirsiniz. Yöneticinizi iş arkadaşlarınıza kesinlikle şikayet etmeyin. Bu konuya özellikle dikkat etmeye çalışın. Yöneticinizle yaşadığınız bir anlaşmazlık sonrası, onu iş arkadaşlarınıza şikayet etmek, sizin gibi düşünen ve sizi onaylanayan bir iş arkadaşınızla konuşmak belki belli bir süreliğine rahatlamanıza yardımcı olacaktır; fakat sonra hoşlanmayacağınız sorunlarla karşılaşabilirsiniz.Esnek olmaya gayret edin. Çalışma tarzınızın kesin ve katı kuralları olmamasına özen gösterin. Ancak bu şekilde iyi bir takım oyunucusu olabilirsiniz. Sert bir tutum ve çalışma tarzı, yöneticinize sizin fazlasıyla rekabetçi oluğunuzu düşündürebilir. Bu da, iş yerinde problem başladığında yöneticinizin kendisini rahatsız ve güvensiz hissetmesine ve bu nedenden ötürü sizinle arasının açılmasına neden olabilir.Önemli günlerin ve talimatların kaydını tutun. İşinizde hata yapmamak ve sıkıntıya girmemek için bu tip notlar tutmak çok faydalıdır. Çoğu zaman aldığınız notlar size yararsızmış gibi görünebilir; ama kriz durumlarında hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar işinize yarayabilirler.
www.kariyer.net
Bunun tam tersine yöneticinizle kurduğunuz kötü ilişkiler, iş yerinizde son derece huzursuz olmanıza, çalışma ortamınızın gergin olmasına ve kariyerinizde doğabilecek yükselme fırsatlarına ulaşmanıza engel olacaktır. Yönetici gücünü iki noktadan alır. Birincisi pozisyonu nedeniyle sahip olduğu yetki, güç ve otoriteden; diğeri ise bireysel kişilik özellikleri ve organizasyon içindeki diğer kişilerle etkileşiminden. Bu iki nokta nedeniyle yöneticinize saygı duyarsınız.Peki bir yöneticiyle iyi iletişim nasıl kurulur? Bu bir süreç gerektirir. Bu süreç bazı kişiler için kendiliğinden gelişirken, bazıları için zaman alır ve sabır gerektirir. Bu farklılığın kaynağı ise çoğunlukla kişinin, karakter özellikleriyle ilgilidir.İlk olarak bilinmesi ve uygulanması gereken kural, işinizi iyi yapmanızdır. İşinizi ciddiye almaz ve sorumluluklarınızı yerine getirmezseniz yöneticinizle anlaşmanız zaten mümkün olmayacaktır. Yöneticinize güven verin ve her zaman dikkatli ve çalışkan olun.Önemli bir diğer nokta da iş yerinizde hem iş arkadaşlarınıza hem de yöneticinize karşı kavgacı bir üslubunuz olmamasıdır. İşe yaptığınız çok iyi başlangıç, kavgacı, sinirli ve geçimsiz tavrınız nedeniyle sekteye uğrayabilir. Yöneticinizle kurduğunuz iletişim süreci boyunca yöneticiniz asla sizin ona saygı duymadığınızı ya da yapılan işleri ondan daha iyi bildiğinizi düşünmemeli. Yöneticinizin vazgeçemeyeceği çalışan olmaya çalışın. Yetenekli olduğunuz her alanda sizin yardımınıza güvenmesini sağlayın; fakat bunun kendisi için bir tehdite dönüşmemesine dikkat edin. Yöneticinizin çalışma tarzını anlamaya çalışın; çünkü iyi bir iletişim için yöneticinizin çalışma tarzını bilmek her zaman işe yarar. Aşağıdaki soruların cevapları, yöneticinizi, çalışma tarzını ve prensiplerini anlamanızı kolaylaştıracaktır. Yöneticinizin,
hedefleri nelerdir?
sizden beklentileri nelerdir?
kişisel özellikleri nelerdir?
özel olarak önem verdiği konular var mı?
rahatsız olduğu noktalar nelerdir?
Yöneticilerle iyi ilişkiler kurmanın bir diğer yolu da, iş yerinde doğan problemlerle başa çıkmayı bilmektir. Bir krizle karşı karşıya kaldığınızda hemen paniklemeyin ve yöneticinizin fikirleri üzerinde belli bir süre düşünmeden ona karşı çıkmayın. Bunun yerine çözüm sunmaya çalışın ve bu çözümü sağlam bir plan üzerine oturtun. Bu tip bir yaklaşım hem yöneticinizle aranızda oluşabilecek gergin anları önler, hem de büyük problemleri çözmenize yardımcı olur.
Yöneticinizle kuracağınız iyi iletişim hem onun hem de sizin açınızdan olumlu sonuçlar doğuracaktır. Aşağıdaki noktaları gözden geçirin…
Nasıl soru sorulması gerektiğini bilmelisiniz.
İşinizle ilgili her türlü sonuç ve problemi geciktirmeden yöneticinize iletmelisiniz.
Yöneticinize iletilmesi gereken herhangi bir mesaj varsa, mesajı geciktirmeden iletmelisiniz.
İşteki performansını belli aralıkla tartışmalısınız.
Yöneticiniz sizinle konuşurken veya bir iş hakkında bilgi verirken, tüm dikkatinizi ona vermeniz gerekmektedir. Dışardan gelen sesler veya hareketler ilginizi dağıtmamalı. Söylenen sözlere dikkat edin. Eğer size yabancı bir teknik terim veya kelime ile karşılaşırsanız, yöneticinizden açıklamasını rica edin. Dinlemek; mimikleri, sesin tonlamasını, hızlı ya da yavaş oluşunu da takip etmek anlamına gelir. Size iletileni anlayamamışsanız, yöneticinizden tekrar etmesini istemenizde bir sorun yoktur; çünkü bazen size verilen görev çok fazla zaman alıcı veya zor olabilir. Bu tip durumlarda genellikle, konu hakkında yöneticiniz size genel bilgi verecektir. Eğer anlayamadığınız detaylar olursa, yöneticinizden size yol göstermesini isteyebilirsiniz.Size verilen görevde yöneticinizin aktardığı önemli noktaları not almak, ilerde işinize yarayabilir. Fakat bu işi, yöneticiniz konuşurken yapmayın; o konuşmasını bitirdikten sonra aklınızda kalan herşeyi bir deftere aktarın. Dürüst ve uzlaşmacı olun. Hatalarınızı kabul edin ve yardıma ihitiyacınız olduğunda bunu belirtmekten çekinmeyin. Bu şekilde yöneticinizin güvenini de kazanabilirsiniz. Yöneticinizi iş arkadaşlarınıza kesinlikle şikayet etmeyin. Bu konuya özellikle dikkat etmeye çalışın. Yöneticinizle yaşadığınız bir anlaşmazlık sonrası, onu iş arkadaşlarınıza şikayet etmek, sizin gibi düşünen ve sizi onaylanayan bir iş arkadaşınızla konuşmak belki belli bir süreliğine rahatlamanıza yardımcı olacaktır; fakat sonra hoşlanmayacağınız sorunlarla karşılaşabilirsiniz.Esnek olmaya gayret edin. Çalışma tarzınızın kesin ve katı kuralları olmamasına özen gösterin. Ancak bu şekilde iyi bir takım oyunucusu olabilirsiniz. Sert bir tutum ve çalışma tarzı, yöneticinize sizin fazlasıyla rekabetçi oluğunuzu düşündürebilir. Bu da, iş yerinde problem başladığında yöneticinizin kendisini rahatsız ve güvensiz hissetmesine ve bu nedenden ötürü sizinle arasının açılmasına neden olabilir.Önemli günlerin ve talimatların kaydını tutun. İşinizde hata yapmamak ve sıkıntıya girmemek için bu tip notlar tutmak çok faydalıdır. Çoğu zaman aldığınız notlar size yararsızmış gibi görünebilir; ama kriz durumlarında hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar işinize yarayabilirler.
www.kariyer.net
ETKİLİ SATIŞ YÖNTEMLERİ HAKKINDA
SATIŞTA BAŞARI KAZANMANIN YOLLARI
Globalleşen dünyada, müşteri eksenli pazarlama anlayışının yaygınlaşması ile birlikte, satış kavramlarında da köklü değişiklikler meydana gelmektedir. Günümüzün başarılı satışcısının nasıl olması gerektiğini İş Dünyasında Geleceğin Yönetimi adlı kitabın yazarı şu şekilde tarif etmektedir: "Bugün artık tam donanımlı satışcılara ihtiyaç vardır; satışcı, eğitimiyle, deneyimiyle ve yüksek motivasyonuyla diğerlerinden çok farklı olmalıdır. Tıpkı Körfez Savaşı'nda gördüğümüz gibi, tam teçhizatlı, yüksek donanımlı askerlere benzemelidir. Şayet başarı ya da zafer kazanmak istiyorsak bu gerçeği kabul etmek zorundayız." Gerçekten de satışta başarılı olmak için, tam donanımlı satışcılar çalıştırmak ve iyi planlanmış bir satış stratejisi oluşturmak gerekmektedir. Bunun için de satış ve pazarlama departmanlarının uyum içinde hareket etmesi sağlanmalıdır. Ancak, birçok işletmede bu departmanlar birbirini rakip olarak görmekte ve işbirliği yapmaktan kaçınmaktadır. Satışcılar pazarlamacıları çok teorik ve masa başı çalışanı, pazarlamacılar da satışcıları modern teknikleri anlamakta zorlanan kişiler olarak görmektedir. Beraber çalışma gerekliliğini, birbirlerinin işlerine karışma ya da müdahale olarak algılamaktadırlar. Karşılıklı suçlamalar ise, genellikle pazarlamayı daha çok reklam yapan ve şirkete para harcatan kişiler olarak değerlendirmek, satışcıları ise, iyi satış yapamıyorsunuz, diye suçlamak şeklindedir. Bu düşünceler son derece yanlıştır; satışta başarı kazanmak istiyorsanız öncelikle pazarlama kavramının gerekliliğini ve önemini kabul etmelisiniz. Departmanlarınız birbirleriyle uyum içinde hareket etmeli ve ortak amaca ulaşmak için işbirliği yapmalıdır, iç çatışmalarla vakit ve enerji kaybetmek yerine pazardaki konumunuzu güçlendirmeye çalışın. Bugün başarılı bir satış grafiği yakalamak geçmiş yıllara göre çok daha zor ve zahmetlidir. Şiddetli rekabet, artan işletme ve ürün sayısı, düşük fiyat politikaları, bilinçlenen tüketici profili, satış yapmayı her geçen gün daha da güçleştirmektedir. Geçmişte işletme sahiplerinin 'istediğimi üretir ve istediğim fiyata satarım' yaklaşımı yerine, ürün ve hizmetleri müşterilerin yanına götüren satış anlayışını benimseyin. Sadece televizyon reklamları yaparak, mağazaya müşteri gelmesini beklemeyin. Müşterilere ulaşmak için satış kanallarının çeşitlendirilmesi ve daha çok segmentin kapsanması gerektiğini unutmayın. Yaratıcı ve özgün modeller geliştirin. Potansiyel kitleye, telefon rehberleri, endüstri ticaret rehberleri, ticaret odası, fuarlar, konferanslar ve internet gibi farklı kanallar aracılığıyla ulaşmaya çalışın. Özellikle internetin gücünü küçümsemeyin, bu konuda bir yaşanmış örnek aktarmak istiyorum: Ünlü pazarlama gurusu Philip Kotler'in bir seminerine katılmıştım.Kotler bunun üzerine şu çarpıcı sözleri söyledi: "Değerli yöneticiler, dünyadaki gelişimi lütfen yakalayın, ürünlerinizi sanal mağazalar kurarak müşterilerinizin evine taşıyın, eski satış yöntemlerinin rafa kaldırılmasının zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir." Burada, Kotler tüm yöneticilere farklı bakış açıları kazandırmaya çalışıyordu. Gerçekten de internetin son yıllarda hayatımıza ne derece yoğun girdiği incelendiği takdirde bu vizyonel kazanımda doğru bir yolda ilerlediğimiz anlaşılacaktır. Siz de müşterilerinize değer sunmaya çalışın, şayet onları memnun edebilirseniz işletmeniz gelecekte de var olacaktır. Satışta başarı kazanmak için dikkat etmeniz gereken diğer önemli konular şunlardır: 1. Başarılı Satış Görüşmesi Satışın en kritik zamanı, satış temsilcisi ve müşterinin karşı karşıya geldiği ilk tanışma ânıdır. Bu karşılaşmaya 'satışın kalbi' denilir. Alıcılara talepleri, istekleri ve arzu ettikleri kapsama yakın bir değer sunulmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde çoğu zaman satış gerçekleşmeden görüşme sona erer. Satış görüşmelerinden (toplantı, ziyaret vb.) sonuç alarak ayrılmak için, karar verme yetkisine sahip kişilerle bir araya gelinmeli ve önemli kararların bu esnada alınması gerekir. Milyon dolarlık bir satın alma kararını bir temsilcinin vermesi doğal olarak beklenemez ama şirketlerin üst yönetimlerine ulaşmak çoğu zaman imkânsızdır. Tepe yöneticileri ya gerçekten işlerinin yoğunluğu nedeniyle ya da 'Satıcı firma ne önerecek bir bakalım' diye düşünerek toplantıya katılmak istemeyebilir ve astlarından birini ilk görüşmeye gönderebilir. Şayet alıcı firmanın üst yönetiminin mutlaka katılmasını istiyorsanız, daveti sizin yapmanız daha uygun olacaktır. Böylece hem satış sürecinin kısaltılması hem de sonuçlara daha hızlı ulaşılması sağlanacaktır. Satış görüşmelerinde önemli bir başka konu ise, önceden hazırlık ve planlama yapma aşamasıdır. Ürünün stoklarını, kâr marjlarını, fiyatlarını ve diğer önemli tüm bilgileri tekrar gözden geçirmelisiniz. Aksi takdirde, alıcının karşısında tereddüt etmek, konulara hâkim olunmadığı imajını yaratacaktır. Bu nedenle toplantı öncesinde gündemin mutlaka çıkarılması ve gerekli ön çalışmanın yapılması gerekmektedir. Ayrıca toplantı yeri, saati ve katılımcı listesi ofisten çıkılmadan önce son bir kez daha kontrol edilmelidir. Trafik ve ulaşım şekli mutlaka hesaba katılmalıdır, toplantıya geç kalınması alıcı firmanın üzerinde olumsuz bir etki bırakabilir. O halde başarılı bir satış görüşmesi için fiyatın uygunluğu ve ürün kalitesi tek başına yeterli değildir, yukarıda sözü edilen faktörleri de hesaba katmanız gerekmektedir. 2. Karşılıklı Kazanma Yöntemi Satışta tek taraflı kazanç sağlama arzusu kısa süreli ve güven vermeyen bir yaklaşımdır. Geçmişte çok sık uygulanan, 'sadece ben kazanmalıyım, tüketici ne üretirsem almak zorunda, alternatifim yok vb.' tekelci düşünceler artık yerini karşılıklı kazanma stratejilerine bırakmıştır. Burada iki tarafın da kazançlı çıkması temel prensiptir. Böylece ekonomik hayatta daha uzun süreli işbirlikleri başlamış ve müşteriler rakip değil-, iş ortağı olmuştur. Ünlü bir satış gurusu şöyle der: "Ben satış hayatım boyunca müşterilerimi asla kandırmadım, onların da kazanması gerekli olan tüm imkânları sundum. Böylece pazarda sağladığım güven sayesinde hem onlar hem de ben çok büyük paralar kazandık." Burada satışcının sadece kendisinin kâr edeceği bir model kurmak yerine, müşterisinin de kazanacağı alternatifleri araştırması ve sağlaması gerektiği anlatılmaktadır. İyi bir satışcı bütün enerjisini hem kendi şirketine hem de müşterisine kazandıracağı fırsatlara harcamalıdır. 3. Müşteri Tarafından Bakabilmek Yeni dünya düzeninin bilinçli tüketicileri, harcadıkları her paranın, son kuruşuna kadar, ihtiyaçlarını karşılayacak ürünlere gittiğini görmek isterler. Pazarlama profesörü Birol Tenekecioğlu şöyle der: "Ben bir cep telefonu satın alırken kullanmadığım fonksiyonlarına para ödemek istemem. Amacım sadece yakınlarıma ulaşmak ve iletişim kurmak ise neden kullanmadığım birçok özelliğe para ödeyeyim? Üretici firmalar tüketicilerin her türlü beklentilerini göz önünde bulundurmalıdır. Buna göre modeller geliştirmeli ve fiyatlandırmalıdır. Bu anlayış dünyada üretilen tüm ürün ve hizmetler için geçerlidir." Sn. Tenekecioğlu'nun bu söylediklerine paralel davranan cep telefonu üreticileri, tüketicilerin her türlü beklentisini araştırmalarla analiz ederek ürünler geliştirmiş ve iletişimin dünya üzerinde yaygınlaşmasına büyük katkı sağlamışlardır. Bugün bu başarılı örnekleri her sektör için çoğaltmak mümkündür. Örneğin, otomobil üreticisi firmalar tüketicilerin beklentilerini (hatta ötesine) karşılamak için her yıl yeni modeller geliştirmekte ve milyonlarca dolarlık yatırımlar yapmaktadır. Müşteri tarafından bakabilmek için şu temel unsurlara dikkat etmelisiniz: Ürünlerin hangi ihtiyaçlara karşılık geldiğini iyi bilmeli ve bu yönleri ön plana çıkarmalısınız. Ürün ve hizmetlere yönelik olumsuz düşünceler varsa öğrenin ve bunları ortadan kaldırmak için müşterileri bilgilendirin. Ürün ve hizmetlerin zayıf/güçlü yönlerini yeniden (müşteri açısından)gözden geçirin. Ürünü gerçek değerinden fazla göstermeyin, tüketicinin gözünde tam yerinde ve doğru konumlandırın. Pazarlama departmanına, müşterilerden gelen talepleri hemen aktarın, pazarlama stratejilerine destek olmaya çalışın. Müşteri tarafından bakmak, işletme için hayati önemdedir. Örneğin, büyük müzik organizasyonlarını gerçekleştiren bir şirketin sahibi röportaj sırasında gazeteciye şöyle der: "Ben yaptığım organizasyonlarda kendimi daima müşteri olarak görürüm. Ayrıca, rakiplerimin yaptığı çalışmalara müşteri gibi katılır, onların eksikliklerini görür ve kendim yapmamaya çalışırım. Bazen müşterilerin arasına gizlice karışır, kendimi tanıtmadan memnuniyetlerini ölçmeye çalışırım. Onların düşüncelerini ve tepkilerini anlayarak bu noktaya kadar yükseldim." Bu yaklaşım Satışcılıkta giderek daha çok kişi tarafından uygulanmaktadır. Gerçekten de müşteri tarafından bakabilmek için bazen masanın diğer tarafına da oturmak gerekir. Satış yöneticisi olarak aşağıdaki maddeleri mutlaka uygulayın: Mağazalarınızı sürekli denetleyin. Rakiplerinizden ve kendi mağazalarınızdan müşteri gibi alışveriş yapın. Ziyaretlerinizde gördüğünüz aksaklıkları acil olacak gidermeye çalışın. Çeşitli dönemlerde tüm satıcılarımı bir araya toplayın, onlara göre müşterilerin beklentileri nelerdir, kendileri müşteri olsalardı ne isterlerdi, ne yaparlardı, sorun ve görüşlerini alın. Satış raporlarını inceleyin ama kararlarınızı sadece raporlara dayanarak asla vermeyin, örgütünüzle görüşün, tartışın, araştırın, analiz edin ve sonra karar almaya çalışın. Toplantıların esiri olmayın, ofis içinde departman departman gezerek, sürekli toplantı odalarında oturarak büyük işler başarmış havasında olmayın, asıl rekabetin ve müşterilerin dışarıda olduğunu unutmayın. Müşterilerinizle aranıza duvarlar örmeyin, iletişim kanallarını açın ve geliştirin. Saha analizlerini ve araştırma sonuçlarını dikkatle inceleyin, pazardan gelen bilgilere değer verin. Sonuç olarak, satış liderleri daima müşterilerin yanında ve tarafında olmalıdır. Yeni nesil tüketiciler, sorunlarını büyük ölçüde (maksimum) çözecek ürünlere harcama yapmak istemektedir. Bu nedenle satışcı kendisini müşterinin yerine koyarak beklentilerin ya da taleplerin neler olduğunu anlamaya çalışmalıdır.4. Müşteri Rolünü Oynamak Profesyonel bir satış yöneticisi müşteri gibi düşünmelidir. Onların düşünceleri anlamalı, beklentilerini gözlemlemeli ve bunları satış sürecine aktarmalıdır. Bazen satış örgütünü de tıpkı müşteri gibi (müşteri rolü yaparak) denetlemelidir. Bu, kendisine, müşteri tarafında olmayı sağlar. Milyonlarca dolarlık reklam harcamaları, üstün teknoloji ürün/hizmetler, çalışan personel, her yıl yaptırılan ürün araştırmaları ve daha birçok faaliyet müşteriler (satış) içindir. Satış sürecinde yaşanacak herhangi bir sorun, yapılan tüm çabaların boşa gitmesine neden olabilir. Örneğin, müşteri olarak çok beğendiğiniz ve kafanızda iyi bir yerde konumlandırdığınız bir firmanın mağazasına gittiğinizde kimsenin sizinle ilgilenmediğim, personelin kendi arasında şakalaştığını ve reyonların üzerinde oturarak yemek yediğini düşünün. Karşılaştığınız sahne işletmenin olumlu imajının sonudur, böylece işletme sizi kazanmak yerine kaybetmiştir. Satış yöneticisi şunu iyi bilmelidir: insanlar hayatta çeşitli rollere sahip olurlar; 'baba olmak, öğretmen olmak, satış yöneticisi olmak, müşteri olmak vb.' Yönetici de kendini sadece organizasyonun başında insanları çalıştıran bir kişi olarak görmemelidir. Sözü edilen bu rollerden birçoğunu üstlenmelidir. Özellikle, müşteri rolünü oynamalıdır. Mağazalarını gezmeli, kendi ürünlerini kullanmalı, denemeli, bilgi sahibi olmalı ve tüketicilerin düşüncelerini yerinde anlamaya çalışmalıdır. Satışcı müşterilerine beğeneceği bir yaşam biçimi sunarken neyi sunduğunu da iyi bilmelidir. Örneğin, hayatında hiç motosiklete binmemiş ya da cep telefonu kullanmamış satışcının bu ürünleri satma becerisi, kullanan kişilere göre çok daha az olacaktır. Bu, müşteri rolünün önemini bir kez daha ortaya çıkaran bir faktördür. Philip Kotler şöyle der: "Bazı müşteriler sadece ürünü değil, diğer kişilerle ortak bir yaşam biçimini de satın almaktadır." Bu yaklaşımla, ürünlerinizi hedef kitlenize satarken, mümkün olduğu kadar, onların neler düşündüğünü yaşayarak test etmeye çalışın. 5. Zaman Yönetimi Zaman yönetimi, satış yöneticilerine yıl içinde hangi işlere ne kadar vakit ayırdıklarını ve bunlardan hangilerinin işletme için gerekli olduğunu gösterir. Kısacası, kendinizi ve ekibinizi denetleme imkânı sağlar. Departmanda işlerin en basitten en karmaşık olana doğru belirli bir sistematik içinde yürütülebilmesi için personele bir zaman (başlangıç ve bitiş tarihleri) çizelgesi ile delege edin ve günlük raporlar yardımıyla takip edin. Peter Drucker şöyle der: "Yönetici, görevlerinden yola çıkmamalıdır, zamanından yola çıkmalıdır. İşe plan yapmakla değil, zamanının gerçekte nelere harcandığını bularak girişmelidir. Ardından, zamanını denetim altına almaya ve zamanı üzerindeki üretken olmayan talepleri bir kenara itmeye yönelmelidir. Son olarak da, kesik kesik zamanını, mümkün olan en uzun süreli birimler halinde birleştirmelidir." Drucker, yöneticilere rutin işlerin içinden çıkmalarını ve zamanlarını nereye harcadıklarını bulmalarını tavsiye etmektedir. İyi bir zaman yönetimi yapamadığı için çalışanlarına karşı güvensiz, iş delege etmeyen ve sürekli yoğunluktan yakınan yöneticilere çevrenizde mutlaka rastlamışsınızdır. Bu kişilere ulaşmak son derece zor ve hatta imkânsızdır. Tüm bu olağanüstü performans görüntüsünün altında işler inanılmaz şekilde düzensiz ve birbirine girmiş durumdadır. Önemli ve gizli evrak/dosyalar masaların üzerine atılmış ve üst üste yığılmıştır. Bir şekilde fırsat bulup odalarına girdiğinizde ise 'niye geldin, çok yoğunum, çalışıyorum görmüyor musun vb.' bir yüz ifadesiyle sizi karşılayacaklardır. Çünkü kendileri de dahil hiç kimseye ayıracak bir dakika bile zamanları yoktur.Şayet yukarıda anlatıldığı gibi zamanı kötü yöneten bir yöneticiyseniz, bir hafta sonunda iş ortamından uzak bir yere tatile çıkın ve iş hayatında nerelerde hata yaptığınızı düşünün, insanların sizi en çok hangi konularda eleştirdiği hatırlayın. Astlarınızın ya da üstlerinizin neden sizden memnun olmadığını bulmaya çalışın. 'Aslında ben çok çalışıyorum ama kimseye yaranamıyorum,' düşüncesinin yarattığı savunma mekanizmasından kurtulun. Önce değişmeye karar verin, sonra işleri asli görevler ve astlara devredilecekler olarak ikiye ayırın. Ortaya çıkan iş planına göre zaman yönetimini oluşturmaya çalışın. Ayrıca, işleri devrederken, zaman yönetimine gereken özeni gösterin. Eğer her işi acil olarak tanımlarsanız, zamanla personelde, 'Yöneticimiz nasıl olsa her şeye acil diyor, biz kendi planımıza göre hareket edelim,' düşüncesi oluşabilir. Bu çok tehlikelidir, istediğiniz önemli işlerin gecikmesi ve aksaması söz konusu olabilir. Başarılı bir satış yöneticisi olmak için zaman yönetimini doğru ve etkin yapmak zorunda olduğunuzu aklınızdan çıkarmayın. 6. Başarıya Odaklı Satış Gücü Oluşturmak Dünyada 1960'lı yıllardan itibaren uzmanlar başarılı olma güdüsünü ve bileşenlerini işletmeler (örgüt ve personel) açısından incelemeye başlamıştır. Başarı, işi sürekli olarak 'en iyi şekilde' yapma arzusu ve her işte mükemmellik düzeyine ulaşma çabası olarak tanımlanır. Benzer bir tanım ise şöyledir: Başarı, insanların zor işleri mümkün olan en kısa zamanda ve en iyi biçimde yapma arzusudur. Yapılan açıklamalarda başarı, 'bireysel-kişisel' gibi gözükse de, işletmeler açısından herhangi bir birime ya da statüye ait değildir. Tüm çalışanların ortak çabalarının çıktısıdır. Satış yöneticilerinin bunu unutmaması ve bireysel başarılar yerine ortak çalışmalara yönelmesi gerekmektedir. Siz de işletmenizde başarıya odaklı satış gücü kurmak istiyorsanız hızlı, kaliteli ve verimli personel istihdam etmelisiniz. Takımınızda çalışan herkese temel satış bilgilerini eksiksiz verin, hedef toplantıları yapın, işletmenin amaçlarına katılmalarını sağlayın. Daha sonra inisiyatif ve sorumluluk verin. Bunlar başarıya giden yolda önemli bir yol almanıza yarayacaktır. 7. Sahiplenme Duygusu işletmelerde her yetki düzeyinde işlerin sahiplenilmesi ve şirket değerlerinin korunması şarttır. Bunun için de tüm örgütün en alt kademeden en üst kademeye kadar uyum içinde çalışacağı, heyecan duyacağı ve hedeflerini yakalayabileceği bir organizasyon yapısı kurulmalıdır. Takım üyelerinin, işlerini sahiplenmeleri için uzun yıllar aynı işyerinde çalışmaları gerekmez. İşletmeye yeni giren bir personel de işine en az eskiler kadar bağlılık duyabilir. Önemli olan, şirkete ve satışlara olan katkı düzeyidir. İşletmede bir yıldır çalışan tembel (şirketi ve işini sahiplenmemiş) personel yerine, bir aydır tüm gayretiyle çalışan deneyimsiz personel tercih edilmelidir. Tembel kişiyi değiştirmek çoğu zaman imkânsızdır ama çalışkan deneyimsiz kişiyi istenen performansa ulaştırmak mümkündür. Ancak, bu açıklamalarımdan, "Şirketine uzun yıllar emek vermiş, çalışkan kişilere değer vermeyin," görüşü anlaşılmamalı; aksine, uzun yıllar sadakatle çalışmış, başarılı kişileri ödüllendirin. Herkesi adil bir biçimde performansına göre değerlendirin ve önyargılarınızdan kurtulun. Misyonunuz gereği sahiplenme duygusunu yeni ve eski tüm personelinize aşılamanız ve şirkete büyük hizmetler verecek insanlar kazandırmanız gerekiyor. Buna önce siz önderlik etmelisiniz. Sonra astlarınızdan sahiplenme duygusu bekleyin. Sonuç olarak yöneticilerin sahiplenme kavramı üzerinde daha fazla düşünce ve fikir sahibi olması, kişilerin yönetilmesinde ve işlerin doğru gitmesinde işletmeye büyük yararlar sağlayacaktır.
Subscribe to:
Posts (Atom)